Önceki gece yarısı saat 04.08’de Düzce’nin Gölyaka ilçesi merkez olmak üzere, 5.9 büyüklüğünde bir deprem yaşandı.

Ankara ve İstanbul’da da hissedilen, özellikle 1999’daki iki büyük depremi yaşamış Marmara Bölgesi’nde büyük korku yaratan deprem, ülkemizin jeolojik gerçeğini bir kez daha hatırlattı:
“Türkiye bir deprem ülkesidir.”

*

Hiç aklımızdan çıkarmamamız gereken diğer bir gerçek ise, Hürriyet’in 24 Kasım 2022 Perşembe günkü manşetiyle doğruluğunu kanıtladı: “Deprem öldürmez, depreme dayanıksız binalar öldürür.”

Hürriyet’in başlığı “Kentsel dönüşüm kurtardı” şeklindeydi.

Haberin spotunda da, “Düzce’yi vuran depremde, biri düşerek, biri de kalp krizinden 2 vatandaş yaşamını yitirdi, 93 kişi yaralandı. 1999’daki felaket sonrası binaların yüzde 80’inin yenilenmesi büyük yıkımı önledi.” ifadeleri kullanıldı.

*

Gölcük ve Düzce merkezli depremlerden sonra bu bölgelerde çok ya da orta hasarlı binaların yenilenmiş olması beklenir elbette.

Bu sayede, 5.9’luk depremin çok şükür ki fazla zayiata yol açmadığı anlaşılıyor.

*
Keşke aynı şeyi, 16 milyonluk nüfusuyla dünyanın en büyük metropollerinden biri olan İstanbul için de söylemek mümkün olsaydı.

Ne yazık ki, olası İstanbul depreminde her 4 binadan birinin ağır ya da orta hasar alacağı tahmin ediliyor.

Bu, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar vahim bir durum.

Demek ki, İstanbul’da kentsel dönüşüm istenilen seviyeye ulaşamamış…Binalar yenilenip depreme dayanıklı hale getirilememiş.

*

Sözcü’nün ise, Düzce depremi ile ilgili başlıklarından biri şöyleydi:

“Gece depremden kaçanlar toplanma alanlarına koştu, AVM ve rezidansla karşılaştı.”…

İstanbul’da depremi hissedenler, güvenlik kaygısıyla afet toplanma yerlerine koşmuşlardı, ama koca İstanbul’da, yerlerine bina yapıla yapıla sadece 859 adet toplanma yeri kalmıştı.

Yine Japonya’yı örnek vermeyelim, yine gelişmiş ülkelerle az gelişmiş ülkelerdeki afet yıkım farklarından söz etmeyelim…

Ama, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de kaç kez “Ey iman edenler, aklınızı kullanın!” veya “Siz hiç düşünmez misiniz?” şeklinde ilâhî uyarılarda bulunulduğunu da mı hatırlamayız?