Yıllardır, yayılmacı bir ülkenin para birimiyle, oradan oraya sürüklenip duruyoruz.

İki yakamız bir araya gelmiyor.

Dolar artıyor, tüm dinamiklerimiz anında yerle bir oluyor, yerlerde sürünüyoruz.

Ekonomi duruyor.

Ticaret duruyor.

Hayat duruyor.

Sosyal yaşam duruyor.

… …

Dolar artınca hayat duruyor da; düşünce, canlanıyor mu?

Yooo…

Yine değişen hiçbir şey olmuyor, yine hayat duruyor, yine yerlerde sürünüyoruz.

Çünkü o lanet para biriminin, inişini de çıkışını da birileri kullanıyor.

Biz sade vatandaşlar, sadece bakıyoruz.

Boş boş, bön bön bakıyoruz.

…  …

Sormuyoruz, sorgulamıyoruz.

Tevekkül edip, susup oturuyoruz.

Çünkü soracak, sorgulayacak gücümüz, enerjimiz, bilgi birikimimiz yok.

Eğitimimiz yok.

Bilime, ilime inancımız yok.

Hurafelerle yatıp, hurafelerle kalkıyoruz.

Dinle bozduk aklımızı.

Hasbel kader akademik unvan almış sözde bilim adamlarımız, bilimsel çalışmalar yapma yerine hurafe üretiyor.

Bütün bu durumlar, her konuda, her alanda,  anlamsız boşlukların oluşmasına neden oluyor.

Oluşan bu boşluklar, hepimizi yozlaştırıyor, bizlere hoş olmayan kimlikler, hoş olmayan beceriler(!) kazandırıyor.

*       *       *

Uzunca sayılabilecek bu girişi, son günlerde beni zıvadan çıkaran, bizzat yaşadığım olayları, sizlerle paylaşmak için yaptım.

… …

Orkide almak üzere, çiçekçiye gidiyorum.

Çiçekçi, çok iyi bildiğim fiyatların üzerinde bir fiyat söylüyor.

Zıvanadan çıkıp, tepki verince; dillendirdiği fiyatı, dolardaki kur artışına bağlıyor çiçekçi.

O an öğreniyorum ki, biz orkide bile üretemiyor, ithal ediyoruz!

… …

Torunumun isteği üzerine, akvaryum balığı almak üzere pet shopların birine giriyorum.

Almak istediğim balığın cinsini söylüyor, fiyatını soruyorum.

Akvaryumcu, kem küm ediyor, fiyatını söyleyemiyor.

 “İstediğiniz balık biraz pahalı ama…” diyor.

“Dolar” diyor, “kur artışı” diyor.

Sonunda ağzından baklayı çıkarıyor.

Deli bir rakam söylüyor.

Zıvanadan çıkıp, tepki verince; o da dillendirdiği fiyatı, dolardaki kur artışına bağlıyor.

O an öğreniyorum ki, benim gençlik yıllarında evimde ürettiğim süs balığını bile üretemiyor, ithal ediyoruz!

… …

Cuma Pazarı’ndaki pazarcı esnafı, müşterisinin ağzından lafı alıp, veryansın ediyor dolara; doların, ithal tohum girdisini artırdığını, bu durumun da fiyatlara yansıdığını söylüyor.

O an, yakın zamana kadar ürettiğimiz tohumları da artık (yasal olarak)  üretemediğimizi, ithal ettiğimizi anımsıyorum!

… …

Arabama benzin almak için benzin istasyona giriyorum.

Depom, beni zıvanadan çıkaran bir rakama doluyor.

Ben elimde fiş, boş boş bakarken; pompacı, “abi dolar” diyor!

… …

Yıllık bakımı için arabamı servise bırakıyorum.

Akşam almaya gittiğimde, önüme, gözlerimi yuvalarından fırlatan bir fatura bırakıyorlar.

Servisin yetkilisi, “Dolar…” diye başlıyor söze, “Dolar…”

Sinirleniyorum; “Dolarlık ne iş yaptınız?” diyorum.

Yetkili eziliyor, büzülüyor, “Yaptığımız her şey Dolarla ilgili…” diyor.

İşçilik de mi? diyorum.

“İşçilik de…” diyor.

*       *       *

Ne diyeceğimizi, kime kızıp, kime söyleneceğimi bilemiyorum.

Ulus olarak da bilmiyoruz, bilemiyoruz.

Hey gidi koca Dolar!

Aczimizin, acizliğimizin simgesi haline gelmiş Dolar!

Bizde bu siyasetçiler, bu yöneticiler, bu halk, bu seçmen(!) varken elbet senin kabahatin yok.

Sen Dolarsın, dolarlığını yapıyorsun ve de yapacaksın.