Dünyada 200’ü aşkın ülke var. Bunların küçük bir kısmına “zenginleşmiş ülkeler” diyoruz ve dünyanın kaymağını onlar yiyor. Diğerlerini ise iki gruba ayırıp “gelişmekte olan ülkeler” ve “fakir ülkeler” olarak sınıflandırıyoruz. Ülkemiz ise kuruldu kurulalı “gelişmekte olan ülke” grubunda yer alıyor. Yerimizi çok sevmiş olmalıyız ki, buradan kurtulmak için çaba gösterdiğimiz pek de söylenemez.
Peki ama bu zenginleşmiş dediğimiz ülkeler ne yapmışlar da bu duruma gelmişler, şimdi ona bakalım:
1. DOĞAL KAYNAKLARIN ZENGİNLİĞİ: Belki ABD gibi birkaç ülkenin zenginleşmesini bununla açıklayabiliriz ama Japonya, Almanya, Fransa, İtalya gibi daha birçok ülke için bunu söyleyemeyiz. Ayrıca Hindistan, İran hatta Türkiye gibi zengin doğal kaynaklara sahip olan pek çok ülke gelişememiş. Fındığın %70’ini biz yetiştiriyoruz ama fiyatını 2000 kişinin çalıştığı İtalya’nın Ferrero Spa Nutella fabrikası belirliyor. Bir başka örnek ise kakao yetişmeyen İsviçre, dünyanın kaliteli çikolata merkezidir.
2. ESKİ YANİ YAŞLI ÜLKE OLMALARI: Hindistan, Mısır, İran gibi ülkelerin binlerce yıllık geçmişi var ama zenginleşememişler. Buna karşılık ABD, Kanada, Yeni Zelanda gibi 100-200 yıllık geçmişe sahip ülkeler “zengin ülke” grubunda sayılıyor. Demek ki ülkenin yaşı da bir önem taşımıyor.
3. İNSAN GÜCÜ: Nüfus yönünden kalabalık ülkenin insan gücü fazladır ama bu kadar insana hizmet götürebilmek de ayrı bir sorun. ABD ve Çin bunu başarabilmişken, Hindistan, Brezilya ve Endonezya gibi ülkeler başarılı olamamışlar. Öyleyse bu da belirleyici bir unsur değil. Ayrıca, insanların rengi ya da ırkı da önemli değil. Kendi ülkemizin insanlarına baktığımızda şunu görürüz: Türkiye’de yan gelip yatarak para kazanmanın peşinde koşan insanlarımız Almanya’daki yabancılar içinde en çok çalışıp üreten itici güç oluvermişler.
ÖYLEYSE BU FARK NEREDEN KAYNAKLANIYOR? Şimdi ona bakalım:
Kısaca söylememiz gerekirse, “EĞİTİM”dir. Zengin diye tabir ettiğimiz ülkeler aynı zamanda da dünyada bütçeden en fazla kaynak ayırıp en kaliteli eğitimi verenlerdir. Çocuklarını hamur gibi yoğurup öyle bir kıvama getirirler ki, büyüdüklerinde o prensiplerin dışına çıkmayı bile düşünemezler.
Peki ama nedir bu prensipler, şimdi hep birlikte bunlara göz atalım:
1. Ülke çıkarının kendi çıkarından daha önemli olduğu.
2. Kendisi ve ülkesi için çalışıp üretmesi gerektiği.
3. Kanun ve kuralların, toplumda düzeni sağlamak için konulduğu ve uyulmasının zorunlu olduğu.
4. Üzerine aldığı görevi en iyi şekilde yapması için sorumluluk bilincine sahip olması.
5. Ahlâklı olmanın, insan olmakla eşdeğer olduğu.
6. Ne kadar geliri olursa olsun, savurganlık yapmayıp tutumlu olması.
7. Saygı görmenin yolunun, saygı göstermekten geçtiği.
8. Hangi işi yaparsa yapsın, dakik olmayı prensip haline getirmesi.
9. Suç işlediğinde yasa neyi emrediyorsa ona rıza göstermek zorunda olduğu.
10. Haklarına sahip çıkması ve haksızlıklarla mücadele etmesi gerektiği.
Yani kısaca ülkeleri zengin yapan fiziki koşullar değil, insanlarının yetiştiriliş tarzıdır. Biz; doğal kaynak yönünden yetersiz olduğumuz, nüfusumuzun az olması, topraklarımızın küçüklüğü gibi nedenlerle değil, böyle insanlar yetiştiremediğimiz için “zengin ülke” olamıyoruz. Yöneticilerimizin eğitime bakış açısı değişmedikçe de hiçbir zaman olmayacağız.
Bu böyle biline…
DÜŞÜNEN SÖZLER:
•İşinin tutsağı olan insan, başkasının tutsağı olmaz. THOMAS CRALYLE
•Bilginin efendisi olmak için çalışmanın uşağı olmak şarttır. BALZAC
•Bir ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün getirdiği çıkardan daha verimli olursa o ülke batar. MONTESQUİEU
•Devlet iradesi işlemez olursa, kişilerin hürriyetini koruyacak hiçbir kuvvet kalmaz. ATATÜRK
•Devlet gemiye, halk da suya benzer; gemiyi taşıyan sudur ama gemiyi deviren de sudur. KONFÜÇYÜS