Bunu ben söylemiyorum. Baktığınızda aynalar, dokunduğunuzda teniniz anlatıyor zaten size durumu. Dış görünüşünüze ufak dokunuşlarla belki kaçınılmaz olanı biraz perdeleyebilirsiniz, ama kimliğinizde yazan tarihe müdahale edemezsiniz.
Yaşlanma kaçınılmazdır. Hep korkulur yaşlanmaktan, ama aslında güzel yanları da var diyebilirim. Edindiğiniz tecrübe ve birikim ile en azından bir bilgesiniz. Neyi yapıp, neyi yapamayacağını bildiğin, yapıp yapamayacaklarına sınırlar koyduğun bir dönemdesindir artık. Bu, insanı daha güçlü kılar aslında. Çünkü hayata ve insanlara karşı daha tedbirli olmayı öğrenmişsindir.
“Yaş kemale erdi” deyip bir zamanlar yaygaralar kopardığın küçük ayrıntılara takılıp kalmıyorsun şimdi. En azından her şeyi dert etmiyorsun. Dünyaya olan bakış açın değişiyor. Etrafına karşı daha hoşgörülü, hayata daha yumuşak bir perdeden bakıyorsun.
Her ne kadar gençken yaşadığınız hayatı artık yaşayamasanız da biriktirdiğiniz anılar vardır hayatınızda. Tamamen sizin olan, yaşanmış, kimi tatlı, kimi acı anılar...
Daha durağan bir hayat yaşayacağız belki. Ama daha az stresli, daha az mutsuzluk hissedeceğimiz bir hayat...
Mutlu olmak için birçok nedenimiz olacak. Çocukların ve torunların aynı sofrada iftar açtığı o masadaki kalabalık yetecektir aslında bizleri mutlu etmeye. Hele bayramları beklemek, en zoru da bu olsa gerek. Hele de geldiler mi? Ortaya çıkan güzel tablo mutlu etmeye yetecek seni.
“Yaşlanmak bir dağa çıkmak gibidir” diyor Bergman. Sonra da devam ediyor: “Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır. Ama görüş açınız genişler.”
O nedenle ki yaşınız değil, nasıl yaşlandığınız önemlidir.
En güzel günler sizlerin olsun.