Toplumun arasındaki itimat, emniyet ve samimiyeti zedeleyip koparan en kötü ahlaklardan birisi ve kul hakkı olması bakımından da en büyük günah olan kötü zan, zem ve gıybettir.
Kötü zan: Başkaları hakkında herhangi haset, fesat, istememezlik gibi bir sebepten dolayı kötü düşünceleri gerçeğe aykırı olarak sözle ortaya koymaktır.
Zem: Yine kötü bir düşünce ile başkalarının haklarına tecavüz amacı ile onları çeşitli şekilde kötülemektir.
Gıybet ise: İnsanları arkalarından, hoşlanmadıkları sözlerle çekiştirmek ve kötülemektir. Arkadan konuşma, çekiştirme, laf taşıma, jurnal etme, gıybet davranışlarından bazılarıdır ki, kesinlikle haram ve kul hakkıdır.
İftira boyutuna ulaşınca en büyük günahlardan birisi olur.
Diğer insanların gizli hallerini araştırmak, tecessüs yanlış düşünceler taşımak ve bunları başkalarına aktarmak suretiyle gıybeti yapılanın hakkına tecavüz etmektir.
Bu durum toplumda kişiler arasında gıybeti yapılan insanlara karşı haksız bir düşünce ve tavır almaya sebep olur. Böylece kişilerin arasındaki dostluk bağları kopar ve herkes birbirlerine zanla, kuşku ile ve suçlu gözü ile bakmaya başlar. Haksız yere insanlar birbirlerini yargısız infaza başlar ki, toplumda huzur kalmaz. İnsanlar yek diğerine karşı düşman olur ki, bu büyük bir felaket olur. Bir binayı saran yangın gibi toplumu yakar, kül eder.
İşte gıybet böylesine tehlikeli, korkunç sonuçlar doğurur, aile yuvaları yıkılır. Sırf dedikodu yüzünden cinayetler işlenir. Bunun, gıybetin helalleşmesi de mümkün değildir. Bilhassa medya, internet üzerinden yayılan yalanın, iftiranın düzeltilmesi imkansız bir iştir.
Yapılan gıybet, gıybeti yapan kişide konuşulan haller o şahısta varsa bu gıybet olur. Eğer o husus o şahısta yoksa, Allah korusun o iftira olur ki, bu tamamen felaket olur. Eğer bu namuslu bir kadına iftira şeklinde ise dinde seksen değnek iftira had cezası uygulanır. Bunların şahitlikleri ebediyyen kabul edilmez. Nur Suresi 4. ayet.
Yüce Allah cc. hazretleri Hucurat suresinin 12. ayetinde gıybetin, dedikodunun felaketini şöyle anlatıyor: “Ey inananlar, sakın ha sakın, sizler birbirlerinizin hakkında kötü zanda bulunmayınız. Tecessüs; falanca şöyledir, böyledir gibi zihninizi bulandırmayınız. Birbirinizi arkasından çekiştirmeyiniz. Gıybetini yapmayınız. Çünkü hiçbiriniz kardeşinizin ölü halinde etini yemek ister misiniz? İşte gıybetini yaptığınız insanın ölüsünün etini yemekten daha kötüdür. Bir daha gıybet etmeyeceksiniz değil mi?” diye uyarıyor.
R.SAV. de bir gün Hz. Ayşe cüce bir kişi görüyor. Adamın boyunun kısalığı tuhafına gidiyor. Küçümser bir ifade ile, “Ay, şu adama bak, ya resulallah” diyor. Bunun üzerine Hz. Muhammed SAV. “Ya Ayşe yere tükür” buyuruyor. Hz. Ayşe’nin ağzından yere bir et parçası düşüyor. R.SAV. “Bu nedir ya Ayşe” diyor. Hz. Ayşe “Ben et yemedim ya Resulallah” deyince, “Evet ya Ayşe, et yemedin ama, gıybet ettin. Gördüğün adamı küçümseyerek onun gıybetini yaptın ve ölüsünün etini yedin. Çünkü Allah öyle buyuruyor” diyerek gıybet ayetini okudu. Böylece Hz. Ayşe annemizi uyarmıştır.
İşte gıybet edenin durumu budur. Gıybet etmek bedava günaha girmektir. Kul hakkıdır. Kainatta konuşulan hiçbir ses ve söz yok olmuyor. Kıyamete kadar havada mevcut duruyor ve kayıtlara geçiyor. Ayette; kat 18: “Ma yelfizu min gavlin illa ladeyhi ragıybün etiyat” Yani, “İnsanlar hiçbir söz söylemesin ki, o anda onu kaydetmeyenler bir melek bulunmasın.” Yine İsra suresinde; “Bütün azalar işlediğinden mutlaka sorulacaktır. Göz, kulak, kalp işlediğinden mesuldür.
R.SAV. “Ey ümmetin sizler elinize, dilinize ve belinize kefil olun. Bana söz verin, ben de sizin cennete gireceğinize kefil olayım” buyurmuştur.
Hacı Bektaşi Veli hazretleri, bunu Bektaşiliğin esası kabul etmiştir. Eline, diline, beline sahip ol.
Netice: Kimsenin aleyhine olmayan söz ve davranışlarla eğlenmek, dinlenmek amacı ile konuşmak caizdir. Ancak ağızdan çıkan kötü söz, dedikodu, gıybet, kötü zan, zem, kötüleyici laflar haramdır. Ağızdan çıkan lüzumsuz bir söz, yüksek bir dağdan kopup gelen bir kaya parçasına benzer. Önüne geleni yakar, yıkar, geçer.
Kılıç yarası iyi olur da dil yarası iyi olmaz. Ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun. Hata etmeyelim.
Bülbülün çilesi, dilinin belasıdır, bilelim.
Dilim ettin beni dilim dilim.
Dudaklar sözü saklayan ağızın kilididir.
Boğaz kırk boğumdur. Söz süzüle süzüle çıkar ağızdan.
Evet; ya hayır söyle veya sus, sükut et.
Çünkü söz gümüşse sükut altındır. Söz bilirsen söyle sözünden ibret alsınlar. Söz bilmezsen sükut eyle seni insan sansınlar. Bütün bunlar lüzumsuz söz söylemenin gereksizliğini anlatmak için büyüklerimizce söylenmiş sözlerdir. Sözümüze, sazımıza sahip olalım.
Gıybet, tembellerin, avare, boş gezenlerin, iş, aş üretmeyen fitne ve fesat ehlinin, zavallıların ürünüdür.
Fazilet sahibi yüce insanların günah batağı olan dedikodularla geçirecek zamanları yoktur. Allah cümlemizi bu bulaşıcı ahlaki hastalıktan korusun.