Görünüş, kılık kıyafet, kalıp çok önemlidir. Karşımızdakileri değerlendirirken de inandırıcı bir karine olur.
Timur, Hoca'yı huzuruna dikeltir, sorar:
-Hocam benim değerim ne kadardır?
Hoca, hemen yapıştırır yanıtı:
-Kırk akçe.
-Ne dersin Hoca? Başımdaki kavuk kırk akçe eder.
-Ben de zaten kavuğa verdim o parayı.
Babam da hal ve hareketlerini beğenmediği arkadaşları için derdi ki:
-Şapkasına baktım da adam sandım deyyusu!
Görünüşle ilgili anlatı çoktur.
"Görünüşe aldanma." derler.
"İyi bir kıyafet tavsiye mektubudur." derler.
Nasrettin Hoca da yüzyıllardır yeri geldiğinde kürkünü karşısına alır konuşur: "Ye kürküm ye!"
Değeri parayla pulla ölçülemeyecek özellikli insan sayısı da az değildir.
Ellerinde tuttukları, omuzlarına astıkları o çantalarında ne kadar para pul bulunur bilinmez ama mutlaka bir kitap bulunur.
Böylelerinden biri, insan arasına girdiğinde, yeri de gelmişse, çantasından çıkardığı kitaptan bir şiir okur, bir yazı paylaşır, daha o saat gökyüzü güneşlenir, Ortalık günlük güneşlik olur. Üzerinde taşıdığı yük, kılığını kıyafetini aşar. Gözlerimize fener, yüreğimize inanç olur. Ete kemiğe bürünür, Yunus Emre görünür:
"Yunus, bu sözleri çatar
Sanki yağı bala katar
Halka metaların satar
Yükü güherdir, tuz değil"
Yunusların yanında yöresinde, arasında olanlar, insan olur. Kelli felli adamların(!); politikayı, siyaseti işportacılık sananların, çevresindekilerin güvenini kazanarak kümese bekçi duran tilkilerin arasında ise insanlıktan çıkılır.
Yaşam kalitemizi yeğlemelerimiz (tercihlerimiz) belirler.