Atasözlerimizin kültürel yaşamlarımızda çok önemli yeri vardır.
Geçmişte yaşanmış kötü bir olaydan sonra, o olayın tekrar yaşanmaması için söylenen özlü sözler, günümüzde atasözleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Edinilen deneyimlerin, özlü sözlerle nesillerden nesillere aktarılması; nesillerin, daha doğru davranmalarını sağlar.
Bütün atasözlerinin ortak amacı ders vermektir, benzeri hatalara düşürmeden, doğru şeyler yaptırmaktır.
Eski Türkler’in “Sav” adını verdikleri atasözleri, bir toplumun kültürüne ait özelliklerini gösterir.
Bir toplumun atasözlerini inceleyerek, o toplumun inanç yapısına, kültürel ve düşünsel yapısına ait tüm özelliklerine rahatça ulaşılabilir.
Söyleyenleri belli olmadığı için anonim olarak nitelenen atasözleri, halklara adanmış bir edebiyat türüdür.
* * *
Yıllardır, elime ne geçerse, okurum.
70’li yıllardan bu yana da yazar dururum.
Yazılarımda ve konuşmalarımda, deyiş ve atasözlerimizle, sağa sola göndermeler yapmayı çok severim.
Ayrıca yöresel şive ve deyişleri araştırmak gibi özel bir merakım vardır..
Sözün özü atasözlerimize hâkimimdir.
Ancak bunca yıldır, okumama, yazma ve araştırmalarıma karşın öyle atasözleri çıkar ki karşıma; bir anlam veremem.
Anlam veremediğim ve zırva bulduğum o atasözlerinden biri “Baldız baldan tatlıdır” atasözüdür.
Bu söz ne zaman karşıma çıksa; “ne alaka lan, böyle atasözü mü olur” der, sinirlenirim…
Geçenlerde bir yerde okudum; bu tümcede geçen özne “baldız” değil; “daldız” mış meğer.
“Daldız” da bala batırılan, demir kepçenin adıymış.
Yani atasözünün doğrusu; “Daldız, baldan tatlıdır” imiş.
Her duyduğumda ya da gördüğümde beni sinirlendiren bu atasözünün, doğrusunun böyle olması, beni o kadar sevindirdi ki; o gazla, “yanlış olabilir” diye düşündüğüm, tüm atasözlerini taramaya başladım.
Neler buldum, neler…
Bulduğum doğruların, bazıları beni çok şaşırttı.
Bakalım siz de aynı tepkiyi verecek misiniz?
İşte bulduklarım.
* “Eşek hoşaftan ne anlar” değil. Doğrusu, “Eşek HOŞ LAFTAN ne anlar…”
* “Fukaranın düşkünü, beyaz giyer kış günü” değil. Doğrusu, “ZÜREFANIN düşkünü, beyaz giyer kış günü…” (Buradaki zürefa, zarif kimse anlamında imiş)
* “Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz” değil; Doğrusu, “ANE gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz…” (Buradaki Ane, Bağdat civarında bulunan bir uçurumun adı imiş.)
* “Kısa kes Aydın havası olsun” değil. Doğrusu, “Kısa kes, Aydın ABASI olsun...” (Aba, Aydın yöresine ait kısa bir kıyafettir.)
* “Su küçüğün, söz büyüğün” değil. Doğrusu, “SUS küçüğün, söz büyüğün…”
* “Güzele bakmak sevaptır” değil. Doğrusu, “GÜZEL bakmak sevaptır…”
* “Göz var, nizam var” değil. Doğrusu, “Göz var, İZAN var…”
* “Su uyur, düşman uyumaz” değil. Doğrusu, “SÜ uyur, düşman uyumaz...” (Sü, eski dilde asker anlamına gelir. Düşmana karşı her zaman uyanık kalmak gerektiğini anlatır.)
* “Saatler olsun” değil. Doğrusu, “SIHHATLER olsun…” (Hamamdan çıkanlara ya da tıraş olanlara söylenen bir nezaket sözüdür.)
* “İnce eleyip sık dokumak” değil. Doğrusu, “İnce EĞİRİP sık dokumak...” Bir karar vermeden önce etraflıca düşünmek anlamına gelir
* “Ateş olsa cürmü kadar yer yakar” değil. Doğrusu, “Ateş olsa CİRMİ kadar yer yakar….” (Cirim, hacim demektir. Hasmın pek önemsenmediğini anlatır.)
* “Elinin Körü” değil. Doğrusu, “ÖLÜNÜN KÛRU…” (Kûr mezar, gömüt demek.)
* “Sıfırı Tüketmek” değil. Doğrusu “ZAFİRİ tüketmek…” (Zafir, soluk demek)
* “Azimle sıçan betonu deler” değil. Doğrusu, “AZİMLİ sıçan, betonu deler…”
* “Altı kaval, üstü şişhane” değil. Doğrusu, “Altı kaval, üstü ŞEŞHANE…”
* “Ziyaretin kısası makbuldür” değil. Doğrusu, “Ziyaretin KISAS’I makbuldür…”. (Kısas, karşılıklı olan demek.)
* * *
Ve daha neler buldum neler…
Doğru bilip, yanlış kullandığımız o denli çok atasözü ve deyim var ki…
Elimizin altında, he an başvuracağımız,”Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü” bulundurmakta yarar var.
Yanlış kullanarak, komik oluyoruz çünkü…