Bu belki de Yayla ve çevresinin çok az tanık olduğu şenliklerden birisiydi. Zafer Bey, Emre ve Özgün de katıldı Cemre’ye. Yinelemelerde koro oluşturdular. Ateşe arada sırada odun atarak ay doğana kadar söyleştiler ocağın karşısında.
Ay doğudan bir tepsi gibi uç verirken çocukların da göz kapakları ağırlaşmaya başlamıştı. Gündüz yoğun bir heyecanı yaşayıp hem de yorulduklarından uykuları erken gelmişti.
İzin alarak çekildiler çadıra. Uyku tulumlarının içine gömülüp, derin bir uykuya daldılar.
Zafer Bey, çocuklar yattıktan sonra kalktı, ormanın kıyısına doğru yürüdü mehtapta. Uykusu gelmemişti. Uzun süre oturdu orada. Geçmişe yönelik bir kısım anılar canlandı gözlerinin önünde. Daldı gitti derin düşlemelere. Çadırına dönüp yattığında ise, saat gecenin 0.2’sini bulmuştu.
YENİ BİR GEZİ
Sabahleyin bir sesle uyandı Zafer Bey. Oturumuna geldi. Kendine mi seslenilmişti acaba. Saatine baktı; yediye çeyrek vardı. Takvimi ise, 12 Temmuz’u gösteriyordu. Uykusunu tam olarak alamamıştı. Çocuklar derin bir uykudaydılar.
“Zeynep, sütü getirmiş olmalı,” dedi kendi kendine.
Uyku tulumunun içinden sıyrıldı. İvediyle üzerini giyinerek dışarı çıktı.
Gerçekten de Zeynep sütü getirmiş, oturuyordu oturaklardan birisinde. Gamsız da yanındaydı.
Göz göze geldiler. İkisi de gülümsedi.
“Günaydın Zafer Amca!”
“Günaydın kızım. Hoş geldin!”
“Hoş bulduk Zafer Amca.”
“Gece, oldukça geç yatmıştım. Onun için uyuyup kalmışım bu saate kadar.”
“Ben de yeni gelmiştim zaten.”
Gamsız da devinip duruyordu onların çevresinde. Sevecen bir tavırla hayvanın başını okşayan Zafer Bey:
“Ne haber Gamsız?” dedi.
Sonra süt kovasını alıp, kulübede bir boş kaba boşaltarak geri verdi Zeynep’e. Teşekkür ettikten sonra:
“Bugün sizleri azat ediyorum,” dedi.
“Anlamadım, Zafer Amca.”
“Yani bizimkileri serbest bırakıyorum. Birlikte, gönlünüzce gezip tozabilirsiniz akşamlara değin.”
“Yani, siz katılmayacak mısınız bizlere?”
“Hayır.”
“Neden?”
“Kendi başınıza rahat gezebilesiniz diye.”
“Çok sağ olun, Zafer Amca. Gerçi, dünkü gezilerinde ben yoktum ama sanırım güzel geçmiştir gezileri.”
“Suludere’yi gezmişler, Dostlu’ya çıkmışlar. Bugünkü gezi için de sana güveniyorum Zeynepçiğim. Gezilebilecek, piknik yapılabilecek yerleri iyi bilirsin. Kendinize zarar gelebilecek davranışlardan kaçınarak güzel bir gezi yapabilirsiniz.”
“Siz merak etmeyin. Ben iki saate kadar hazır olurum. Yemeklerini yeyince uğrasınlar bana. Gideriz birlikte.”
“Tamam kızım. Selam götür dedenlere.”
“Baş üstüne Zafer Amca,” diyen Zeynep, yanında Gamsız’la birlikte bir ceylan gibi sekerek gitti.
Havuzun kıyısında suyla buluşan Zafer Bey kendine geldi bir güzelce. Sonra bahçeye dönüp, kahvaltı hazırlığına girişti.
Çok sürmedi çocuklar da kalktılar.
“Günaydın Büyükbabacığım,” diyen omzunda havlusuyla suya seğirtti.
Kahvaltıyı neşe içinde yaptılar. Sofra kaldırıldıktan sonra Zafer Bey çocukların azıklarını koydu:
Çantalarında bulunması gerekenleri son kez gözden geçirdiler. Keplerini de başlarına taktılar. Ardından:
“Biz hazırız,” dedi Özgün.
“Zeynep sizi bekliyor. Bugün bensiz gezeceksiniz.”
“Ama neden? Büyükbabacığım,” dedi Cemre.
“Ben olmadan da gezmeyi öğrenesiniz diye. Gerçi dün de bensiz gezdiniz. Size güveniyorum. Ancak, yine de uyarma gereği duyuyorum. Gezide birbirinize karşı saygılı olun, incitici söz ve davranışlardan kaçının! Sonra size zarar gelebilecek anlamsız serüvenlere de girişmeyin! Tamam mı çocuklar?”
“Özgün Emre’ye bakarak:
“Tamam Büyükbaba,” dedi
“Bize güvenip, yalnız gönderdiğin için teşekkür ediyoruz Büyükbaba,” dedi Cemre.
Önce Cemre gelip öptü Büyükbaba’sını.
“Hoşça kal Büyükbabacığım.”
Sonra da Emre’yle Özgün kucakladı Zafer Bey’i.
(SÜRECEK)