Son günlerde iç ve dış politikamızdaki gelişmelerden etkilenmemek mümkün değil. Öncelikle tarihin belki de her döneminden çok birlik beraberlik ve dayanışma içinde olmamız gerekirken, her kafadan bir ses misali kimin ne dediği belli olmuyor.
Öncelikle şu medyadan başlayalım. Hemen her akşam bir televizyonda değişik adlar altında siyasi tartışma programları var. Bu programlarda arz-ı endam eden mübarekler kılı kırk yararcasına incelenmiş seçilmiş, hepsi de o akşamki konunun tam uzmanları (!). Peki kabul ettik, dinledik. Ertesi, daha ertesi akşam başka bir konu, yine aynı mübarekler. Uzatmayayım, çetelesini tutmadım ama yüz tartışma programının doksanında aynı tartışmacılar. Meğerse ne kadar değerli akademisyen meslektaşımız varmış. Her şeyi biliyorlar. Oysa zamanında bize bir şey öğretmişlerdi. “Herşeyi biliyorum diyen insan hiç bir şeyi tam bilmiyordur”
Şimdi bana kızacaklar ama, onlar bir konuyu tartışmak üzere çıkmıyorlar televizyona. Demagoji yaparak muhalifini susturma stratejisi. Hani adam bir laf söyledi “cuk diye oturttu” dedirtmek için. Zaten konuşmaları bir bütünlük içinde değerlendirdiğinizde temel fikir ne? Bu adam neyi savunuyor anlamak güç.
Arada sırada çok değerli tartışmacılara da rastlamak mümkün. Nitekim isim vermeyeceğim ama geçenlerde malum konu diplomasi. Deneyimli bir diplomat. Son derece nazik ve naif ses tonuyla durmadan lafının üzerine atlayan konuşmacıya “Bakın siz onu bilmiyorsunuz. Ben size doğrusunu söyleyeyim. O iş öyle değil, şöyle şöyledir.” dedi renk değişti. Ses daha da yükseldi. Biraz sonra bir lafı kıyısından köşesinden tuttu. “Ben böyle bir tartışmaya devam edemem” dedi. Stüdyoyu terk etti. Doğrusunu yaptı. Gerçekten demagoji yapıyordu. Mantıklı ve bilimsel bir kelam etmiyordu.
Peki bu kanalların sahipleri ve programcıları hiç düşünmüyorlar mı? Biz kamuoyunu aydınlatıyor muyuz, yoksa ayrıştırıyor muyuz? Tek yapılan ayrıştırmaktan ibaret. Hani yazının başında söyledim ya, bugünlerde bizim o kadar çok birlikte olmaya ihtiyacımız var ki. Önceki akşam ünlü bir kanaldaki tartışmada duyduklarım, dinlediklerim beni şoke etti. Devleti yönetenler böyle hassas günlerde sımsıkı kenetlenmemiz gerektiğini söylerken adamın biri Cumhuriyet Bayramında Cumhuriyeti bize emanet edenlere dil uzatıyor. Nasıl bu milleti kucaklaştıracağız?
Bunlar konuşulurken ekrana ABD’deki Ermeni Soykırım Yasası ve Türkiye’ye topyekûn bir ambargo uygulanmasını öngören ikinci bir zehir zemberek yasanın Temsilciler Meclisi’nden geçtiği haberi yansıdı. Vallahi bizimkiler bunlara hiç aldırış etmeden Cumhuriyeti kuranlara diktatör demeden tutun da akla ziyan herşeyi söylediler. Ne güzel değil mi topyekûn kenetleniyoruz.
Bugünlerde iktidar partisine kızıyorum, Devlet yöneticilerine kızıyorum türünden düşüncelerle Mehmetçiğimizin cephedeki mücadelesine zarar verecek bir beyanatta bulunmak hakkı kimsede yoktur. Orada mücadele eden askerlerimizin içinde hepimizin kardeşleri, akrabaları, komşuları var. Hiç değilse bu müdahale bitene kadar bir laf etmeyin. Hırsınız aklınızın önüne geçmesin.
Şimdi politik düşünce ve eğilimlerimizin kronik hale geldiği günümüzde kime kızıyor veya beğenmiyoruz. Söylediğimiz söz nereye gidiyor? Onu biliyor muyuz?
Bilmiyorum bana ne diyeceksiniz ama, ben bu tartışma programlarından hiçbir bilgi alamadım. Olsa olsa tansiyonum yükseldi. Sinir katsayım arttı.
Özetle bu günler, varsa da, kızgınlıklarımızı içimize atmamız gereken günler. Dünya sözbirliği etmişçesine bize yükleniyor. Masa başında olsun hariciyemizi güçlü tutmak için harcadığımız söze dikkat etmeliyiz.
Bunca sorun arasında adamlar Kıbrıs sorununu da ısıtıp getirmek istiyorlar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı yakın zamanlarda ikili görüşmeye gitmek için hazırlanıyor. Ne yazıktır ki, biz görüşme öncesi Sayın Cumhurbaşkanını ağıza alınmayacak laflarla dünya kamuoyu önünde rencide ediyoruz. Bu psikoloji ve bu ortamda Sayın Cumhurbaşkanı nasıl kendini güçlü hissetsin? Varsa bir derdiniz sonra tartışın. Bugün kesinlikle zamanı değil. ABD Temsilciler Meclisi bir çırpıda iki kronik yasayı hem de büyük bir oybirliğiyle kabul edip önümüze koymuş, hadi bu arada bir de Kıbrıs olsun. Buna halel getirecek hangi tutum ve söz bugün haklı görülebilir. Oldu olacak başka ne sorunlarımız varsa hadi ısıtıp getirelim. Başka düşmana ihtiyacımız yok. Biz bize yeteriz.