Pek çok modern devlet adamı gibi Atatürk te içki kullanan bir insandı.

Düşünceleri, topluma hizmetleri, O’nun aydınlık dünyası hakkında söyleyecek söz bulamayan, çaresiz kalan çevreler, O’nu itibarsızlaştırmak için, şahsına özel içtiği içkiyi hemen dolaşıma sokarlar. Atatürk’ün içkisi yine dolaşıma girdi. Sözde, Atatürk çok içki içmekten siroz hastası olmuş ve ölüm nedeni de buymuş.

Mustafa Kemal, cepheden cepheye koşarken aylarca ayağında postalını bile çıkarmaya fırsat bulamamış, cephelerde üç defa sıtma hastalığına yakalanmış, sıtma hastalığının tedavisi o günün koşullarında doktorlarının söylemine göre “kinin tedavisi” idi. Yine doktorlarına göre aşırı kinin kullanımı da karaciğeri etkilemiş, sirozu tetiklemiştir. Evet, Atatürk’ün içki kullandığı sır değildir, fakat İstiklal Marşımızın Yazarı M. Akif Ersoy da ağzına bir yudum içki almamış, fakat o da sirozdan öldü. Demek ki sirozdan ölümün tek nedeni içki değilmiş. Ayrıca içki herkesin şahsına özeldir, kimi ne ilgilendirir.

Burada söz konusu olan içki adı altında toplumun pek çok konuda özgürlüğünü kısıtlamaktır. Bu konuda bakıyoruz içki içenler dâhil, çoğu insan bu topa girmekten kaçınıyor. İçki dünyanın tüm özgür ve demokratik ülkelerinde içiliyor. İçmesini bilmeyenler varsa, çevresine zarar verenler varsa, bunun cezası yasalarla zaten sınırlı.

Fazla yenirse en faydalı gıda ürünü bal da zararlıdır, yine tereyağı da öyle. Her şeyin fazlası zararlı olduğu gibi, içkinin de aşırısı zararlıdır. O başka bir konudur, fakat bazı gerici çevrelerin insanların yaşam biçimine kota koyması başka bir konu.

AKP’nin iktidara geldiği ilk yıllardı. Suudi Arabistan’ın önemli bir şeyhi kızına İstanbul’da düğün yapmış “içki değmemiş” otuz bin altın işlemeli bardak siparişi vermişti. İçki içenlerin poposunun değdiği sandalyeleri, elinin değdiği masaları ne yaptı orasını tam olarak bilmiyorum. Yine AKP milletvekilleri meclisteki su bardaklarını rakı bardağına benziyor, çağrıştırıyor diye değiştirmişlerdi.

Kısacası Suudi kafasıyla aynı noktada kesişiyorlar. Suudi kafasıyla Mustafa Kemal Türkiye’sine ayar vermeye kalkıyorlar.

Bakmayın “içki haramdır” falan dediklerine, parası her nasılsa helal oluyor. Örneğin Tekel’in içki bölümünü AKP yandaşa 292 milyon liraya satmış. Yandaş da daha parayı ödemeden 900 milyon liraya ayakta başkasına devretmiş, nihayetinde İngilizler aynı mala 2.1 milyar doları çatır çatır sayıp almıştı, nasıl oluyorsa?

Dünyada içkinin yasak olduğu ülkeler Afganistan, Sudan, İran, Yemen, Suudi Arabistan, Kuveyt’tir, Türkiye de bu yolda hızla ilerliyor.

Ülkeyi Dördüncü Murat kafasıyla yönetmeye kalkanlara o dönemde yaşanmış bir Bektaşi Fıkrası yanıt olur mu?

Dördüncü Murat geziye çıkmış, büyükçe bağı olan bir Bektaşi’ye rastlamış.

Baba Erenlere sormuş;

-Bağın büyükmüş, buradan çok üzüm çıkar, ne yapıyorsun o kadar üzümü?

-Aile kalabalık, çoluk, çocuk yer sultanım.

-Yahu bu kadar üzüm yemekle biter mi?

-Kalanını suyunu çıkarır içeriz sultanım.

-Yahu bu kadar üzümün suyu içilir mi?

-Kalanını fıçılara doldurup saklarız.

-Peki, üzüm fıçıda dura dura şarap olmaz mı?

Bektaşi lafın nereye varacağını anlamış.

-Orası Allah’ın bileceği iştir sultanım, biz fıçılara doldurur Allah’a havale ederiz. Sirke mi yapar, şarap mı biz oraya karışmayız. O kendi bileceği iştir.

İktidar bu hızla giderse üzüm bağlarını yasaklayıp Dördüncü Murat’a fark atarsa şaşırmayalım.