Son bir haftadır, ülkece adeta korku filmi izliyoruz. Ülkece kâbus görüyoruz. İstanbul’da 4 Ekim Cuma günü İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil adlı iki genç kız, Semih Çelik adlı uyuşturucu bağımlısı ve ruh hastası tarafından vahşice katledildi. Arkasından da kendisini Eyüpsultan Surları’ndan aşağı atarak intihar etti.

Olay tam anlamıyla bir vahşet ve normal insanın anlayamayacağı derinlikte.

Olay uyuşturucu bağımlılığına dayalı bir vahşet ve halüsinasyon (varsanı) görme, ruh hastalığının dışında, nasıl izah edilebilir? Peki, bu insanları bu duruma sokan ana etken nedir? Sözü hiç eğip bükmeyelim: Uyuşturucu.

Uyuşturucu suçları, alımı, satımı, dağıtımı son yıllarda ülkemizde alabildiğine artmıştır. Herkesin alabileceği fiyat düzeyine düşürülmüştür. Gazetelerin yazdığına göre ilkokullar düzeyine düşürülmüş. Okul önlerinde bile uyuşturucu tacirleri kol gezer olmuştur.

Varoşlarda, kenar mahallelerde hemen hemen tüm gençler, ya uyuşturucu bağımlısı ya alıcısı, ya satıcısı durumunda. Ya da bazıları kapana kısılmakta kullanırken, mahpusu boylamakta. Nereden baksan uyuşturucuya bulaşanın sonu her koşulda karanlık ve tehlike. Ülkemiz insanı ve gençleri bu lanet maddenin etkisinde, sarmalında kasıp kavruluyor.

Gençlerin zehirlenmesinin, sosyal, toplumsal, ekonomik boyutları yok mu? Kimler bu gencecik insanlarımızı zehirliyor? Kimler geleceğimizi kanımızı ve iliğimizi emip sömürüyor. Bunların köküne inip kurutmak gerekmez mi? Uyuşturucuya bulaşanları tek tek yakalamak, sadece bataklıkta sivrisinek ayıklamaya benzer. Asıl uyuşturucu bataklığını kurutmak gerekmez mi?

Geçtiğimiz hafta yaşanan kâbusun tümünün kökeninde uyuşturucu var. Madde psikozuna giren ruh hastası, iki kız arkadaşını öldürüp kendisini surlardan attı. Bir başka manyak uyuşturucudan uçmuş, güpegündüz Beyoğlu’nun göbeğinde kıza tecavüze kalkışıyor. Münevver Karabulut’u kesen Cem Garipoğlu da uyuşturucu kullanıyordu. Narin’in katil zanlısı ağabeyi Enes te uyuşturucu kullanıyor. Başka bir manyak, polisin silahını kapıp bir genç kadın polisimizi katlediyor. Yine başka bir manyak İzmir’de taksiye biniyor, taksiciyi öldürüp parasını alıyor. Sonra markete giriyor, market çalışanını vuruyor, kasayı soyuyor. Arkasından banka ATM’sinden para çeken vatandaşı vurup öldürüyor, parasını alıyor. Sonuçta yakalandı.

Savunmasında ne dedi? “Uyuşturucu almak için paraya ihtiyacım vardı.” 

İşin özeti budur.

Bütün çocuklarımız tehlike altında. Bunu korkutmak için söylemiyorum. Fakat korkmak zorundayız. Korkarsak tedbir alırız. İlkokul çağındaki çocuklarımız üzerinde korkunç plan ve tuzak kuruyorlar. Çocuklara küçük pembe ayıcıklar şeklinde, uyuşturucu hap üretiyorlar, jeli bomların içine enjekte ettikleri söyleniyor. Ninja Kaplumbağa şeklinde, Pokomen şeklinde, Süpermen logolu haplar var. Okul önlerinde ve parklarda çocuklara uyuşturucuya alışsın diye bedava dağıtıyorlar.

Okullarda çocuklar birbirine uyuşturucu sattığını yazıyor gazeteler. Sadece normal okullarda değil. İmam Hatiplerde bile uyuşturucu satıldığını yazıyor. Orman yangını gibi ülkenin dört bir yanını uyuşturucu yangını sarmış durumda.

Uyuşturucu ile mücadele platformu açıklıyor: “Uyuşturucu yaşı dokuza düştü.”

TÜİK açıklıyor: “Bonzai kullanma yaşı 10’a indi.”

Uyuşturucu etkisinde katliam yapanların hepsi bu iktidar döneminde doğdu, büyüdü, katletti; ya öldü, ya mahpushaneye düştü.

Hz. Ömer adaletinden bahsedip, “Fırat’ın kenarında kaybolan koyun” edebiyatı yapanların bu işte hiç mi sorumluluğu yok?

Biricik yavrularımızı, gözbebeklerimizi zehirleyen bu zehir tacirlerine kim yol veriyor? Kim ülkeyi bu korkunç bataklığa sürükledi? En büyük tehlikenin farkında mıyız? Bunu yaratan ve teşne olanları ne zaman sorgulayacağız?