İslam’da tartışmasız ana ve babaya, -Allah’a isyanın dışında- itaat etmek farzı ayındır. Olmazsa olmazdır. Bu dünyada ana-babalarını razı edemeyenler, onlara isyan edip hatırını, kalbini kıranların ahirette cennette yeri yoktur. Ebeveynini razı edenler, onların dualarını alanların ise cennete girmesine bir engel yoktur.

Ana-babanın, zalim bir ebeveyn olması durumunda ulu Allah, masum evladın koruyucusudur. Evlat ebeveynlerinin kötülükleri nedeni ile ana-babasına asla cefa yapamaz. Ana-babaları zalim bile olsalar, evladın hakkını bu sütunda anlatmak mümkün değildir. En az bin sayfalık bir kitap yazmak gerekir. Ancak şu kadarını hatırlatalım; Kur’an’ın birçok yerlerinde ebeveyn hukukundan, onlara itaatin şart olduğunu bildiren ayetler ve onlarca hadisi şerifler vardır. Bunlardan birisini arzedelim;

İsra suresi 23-24. ayetler; “Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babalarınıza iyilik etmenizi, onlara daima güzel davranmanızı, kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya ikisi sizin yanınızda ihtiyarlarsa sakın kendilerine öf bile demeyin. Onları azarlamayın. İkisine de güzel söz söyleyin. Onlara, alçakgönüllülükle üzerlerine kanat gerin. Rabbim onlar biz küçükken beni nasıl yetiştirdilerse şimdi sen onlara rahmet et, diye dua edin. Rabbin sizin kalplerinizdekileri çok iyi bilir.” R.SAV. de, “Cennet anaların ayağı altındadır. Cennete girmek isteyenler annelerini mutlu etsinler” buyurmuştur.

Şimdi bu ayet ve hadisi şerifin tezahürü olan bir olayı arzediyorum. Bu olaya hadis diyenler de vardır. Geçmiş peygamberlerin olaylarını R.SAV. de Kur’an’da aslı bozulmayan bazı ayetleri ve hükümleri ulu Allah Kur’an’da bizlere bildirmiştir. Bunlar da ayet olduklarından bizler için ayettir. Hükümleri bizi bağlar. Sosyal içerikli ayetlerden bazıları böyledir. Adaletle ilgili ayetler de vardır. Örneğin “Essinne vessinnü velcuruha kısas” bir ayettir. Birisi haksız yere diğerinin dişini kırarsa ona bir bedel öder. Ele el, dile dil, dişe diş derler. Şimdi ana hakkı ile ilgili öykümüzü arzedelim:

HİKAYE

Hz. Musa A.S. bir gün Tür-i Sina’da (Turdağında) rabbi teala ile konuşurken, yüce Allah, Hz. Musa’ya; “Ya Musa, ister misin senin cennetteki arkadaşını, komşunu sana dünyada iken tanıştırayım” buyurdu.

Hz. Musa, “İsterim yarabbi. Bu mutlu insanı tanımak isterim.” O zaman felanca şehire git, felanca mahallede bir kasap var. O kasap cennette seninle beraber olacak. Kusurlarını, anasına olan hizmetinden dolayı affederek onu cennetime koydum ve sana da arkadaş yaptım. Bunu anasının duasını kabul ettiğim için yaptım.

Hz. Musa A.S. bildirilen şehre gidip o kasabı buluyor. Kasaba önceleri kendisini tanıtmıyor. Tanrı misafiriyim, istersen sana misafir olacağım, evinde bir gece kalacağım, der. Kasap dükkandaki işini bitirip dükkanını kilitler ve çarşıdan akşama ait nevalelerini alır, zenbiline koyar ve Hz. Musa ile evine varır. Hz. Musa’yı odasına yerleştirdikten ve rahatını sağladıktan sonra, kasap Hz. Musa’dan müsaade ister.

Şu odada bir misafirim daha var. Onun hizmetini de görüp geleyim, der. Kapı açık, diğer odada havada asılı bir zembil var. İçinde de felçli eli ayağı tutmaz birisi var. Hz. Musa kasabı izler. Kasap havada tavanda asılı olan salıncağı yere indirir. İçinden zayıf, yaşlı bir kadın çıkarır. Kasap kadının temizliğini yapar. Yiyeceklerini, sütünü, suyunu içirir. Sonra da elini öper. Saçını okşar. Anasını kucaklayıp öper, onu koklar. İhtiyar kadın devamlı olarak mırıldanır. Kasap da onun sesine amin, amin, der. Sonra misafirinin Hz. Musa’nın yanına gelir. Oturur. Hz. Musa olayı geriden izlemiştir. Kasaba sorar; Bu ihtiyar hasta kadın kimdir? der. Kasap, o benim anamdır. Hastadır. Yaşlıdır. Eli ayağı tutmamaktadır. Hizmetlerini ben görüyorum. Çünkü o benim başımın tacı, derdimin ilacı, gönlümün minhacı, yolumun ışığı, güneşi, yarama merhem, derdime derman, rabbimden ferman, canım anamdır der.

Hz. Musa kasaba afedersin, ben duyamadım amma birşeyler mırıldanıyor. Sen de ona amin, amin diyordun. Anan sana ne diye dua ediyordu da sen ona amin amin diyordun, der. Kasap, her ana evladına dua eder. O da bana dua ediyor ve diyordu ki; Oğlum, Allah seni cennette Hz. Musa’ya komşu, arkadaş etsin, diyordu. Ben de ona, ben günahkar bir kişiyim. Hz. Musa gibi büyük bir peygambere cennette nasıl komşu olurum, diyordum. Ama o yine aynı duayı tekrarlayınca ben de inşallah, amin amin diyorum der.

Hz. Musa, o zaman müjdeler olsun sana, Allah ananın duasını kabul etti. Senin bütün günahlarını da affetti. Seni de cennette bana refik, arkadaş etti. Size misafir olmamın nedeni size bu müjdeyi vermektir. İnşallah kıyamete kadar adın ve şanın duyulur da bu müjdeye layık olmak için herkes ana babasına böyle bakar diye Hz. Musa da o kasaba dua etti.

Ne mutlu bu sırra erenlere, ana-babasının rızasını alıp da cennete gidenlere, cemaline erenlere. Anasının rızasını kasabın da peygamberimizin övgüsüne nail olanlardan birisi de kıssası öyküsü dilere destan olan Veysel Karani hazretleridir. Ama bakımlı anasına bakarken R.SAV.i görmek için ta Yemen’den Medine’ye geliyor. R.SAV.i buluyor. Annesinin emrine uyarak Medine’de kalmadan ve R.SAV.i görmeden 2 bin km.lik yolu teperek tekrar geri Yemen’e dönüyor. Anasının ve Hz. Muhammed’in duasını alıyor. R.SAV. Hz, Ömer ile Hz. Ali’ye hırkasını vererek, Veysel Karani’ye Yemen’e gönderiyor. Bunlar ufuk, yüksek insanlar şunu diyebilir ki, Allah bizleri onların şefaatine nail etsin. Amin.