11 Ekim’de Dünya Kız Çocukları Günü’nü kutladık.

Sosyal medyada rastlamışsınızdır, herkes kendi kız çocuklarının gününü kutladı, ne kadar çok sevdiğini, en duygusal kelimelerle ifade ederek…

11 Ekim günü, 2012 yılında Birleşmiş Milletler tarafından, kız çocuklarının cinsiyetlerinden ötürü maruz kaldığı eşitsizliklere dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak amacıyla ilan edilmiş.

İsabetli bir düşünce, isabetli bir karar.

Ama…

*

Herkesin kendi kızına, kızlarına ya da yakın çevresindeki kız çocuklarına sevgisini ifade edip geçmesi, belirlenen bu amaca ne kadar hizmet ediyor?

İşin temeline inmeden, yani demokrasi zemininde, eşitlik, özgürlük, kadın-erkek eşitliği, insan haklarına saygı anlayışını benimsemeden, kız çocuklarına, ayırımsız sevgiyle, şefkatle yaklaşmak mümkün mü?

Ya da kız çocuğunun yaşı var mı?

Genç bir anne-baba için gerçekten “kız çocuğu” olsa da, ileri yaştaki anne-babaların kız çocukları, gençlik veya olgunluk çağına gelmiş kızlar, kadınlar olacaktır doğal olarak.

O yüzden biz, “kız çocukları” ifadesinden, tüm kadınları anlamayı tercih ediyoruz.

*

Büyük Atatürk, öğretmenlere nasıl seslenmişti?
“Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller istiyor!”

Kız çocuklarımızı bu buyruk doğrultusunda yetiştiriyor muyuz?

Kişilik sahibi, kendi ayaklarının üzerinde durabilen özgür bireyler olabiliyorlar mı?

Onları iğrenç yaratıkların istismarlarından koruyabiliyor muyuz?

Ve kadınlarımıza, toplumun eşit haklara sahip bireyleri olarak yaşama şansı verebiliyor muyuz?

*

Kendi kız çocuklarımızı elbette seviyoruz, elbette onların üzerine titriyoruz.

Ama, asıl olan tüm kız çocuklarına aynı güzel duygularla, sevgiyle, şefkatle yaklaşmak…

Hatta, dünyanın dört bir yanındaki kız çocuklarına…