Şark edebiyatının en önemli özelliği, konunun hem anlam hem de ahenk yoğunluğu içinde kısa kalıplar halinde ifade edilmesidir.
Fars edebiyatının efsane şair, bilgin ve filozofu Ömer Hayyam’ın Rubaileri buna en güzel örnektir. Rubai bir düşünce şiiridir. Hikmetle söyleme sanatıdır.
İstanbul’da Ömer Hayyam’ı andığım bir “Şiir ve Müzik” gecesinde şöyle demiştim.
Ömer Hayyam Rubaiye can vermiş, yaşıyor,
Hikmetli sözleriyle çağları aşmış, taşıyor,
Bir ömürde binyıl yaşamış gibi Hayyam,
Felsefeyle, hikmetle hayatı anlatıyor… (Mehmet Özata)
Şimdi söz Rubailerin babası şarkın en büyük filozofu Ömer Hayyam’da…
Ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut, hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur, boş!
Harabi mahlasıyla anılan seçilmiş bir eren ” Vahdetnâme” adlı eserine şöyle başlıyor.
Daha Allah ile cihan yok iken / Biz anı var edip ilan eyledik,
Hakk’a hiç bir layık mekân yok iken / Hanemize aldık mihman eyledik.(Mihman=Konuk)
Harabi, Vahnetnamenin 22. Kıtasında öyle bir laf ediyor ki aklımız şaşıyor.
Sanma bu sözleri her insan anlar / Kuş dilidir bunu Süleyman anlar,
Bu sırr-ı müphemi arifan anlar / Çünkü cahillerden pinhan eyledik.. Pinhan=Gizlemek)
Şimdi yıllardır aklımdan ve dilimden düşmeyen seçilmiş insanların rubaileri.
Bu rindâne âlemde, her söz gazelden olsun,
Emrin ecelse Yarab, gönder tez elden olsun
Yandık sevdan uğruna, hasretiz bu şerbete,
Kâse billurdan ince, sâki güzelden olsun. (Yılmaz Karakoyunlu)
Ümit Yaşar Oğuzcan, intihar eden oğlu Vedat’ın mezar taşına şu ağıt dörtlüğü yazdırmış.
Kim geçse yanımdan sorarım, Nerde Vedat?
Anlat ne olur, hangi uzak yerde Vedat?
Bir gül fidanıyken daha dün, bak şimdi!
Kabrinde açan kırmızı güllerde Vedat…
Arif Nihat Asya, Rubaiyyat-ı Arif adlı kitabında Tanrı’ya şöyle sesleniyor.
Elsizlere el, dilsizlere dil ver yeniden! / Lutfet, bize bir şanlı nesil ver yeniden!
Dünyayı alıp avucuna bir gün, Tanrım! / Avcunda bu dünyaya şekil ver yeniden!
Türk edebiyatının yüz akı bir dehası Yahya Kemal Beyatlı da katıldı aramıza.
Bilmem ki kime yahut neye uyduk gittik, / Gâhi meye, gâhi ney’e uyduk gittik,
Erbab-ı zekâ riyayı mezhep bildi, / Bizler dili divaneye uyduk gittik...
Bir başka Şark ve Fars filozofu Şiraz’lı Şeyh Sa’di katılıyor aramıza:
Göklerde geziyor gönlümün gamı / Gece beni ağlarken gören var mı?
Kuşunu uçurmuş çocuk gibiyim! / Gitti ömrüm! Hepsi bu kadar mı?
Udi Hasan Bey’in Isfahan şarkısının sözleri tam da bizim kuşak için söylenmiş.
Sen de mi hâlâ esiri zülfüyar olmaktasın?
Uslan ey dil uslan artık ihtiyar olmaktasın!
Bilmiyorsun kendini zarü nizar olmaktasın!
Uslan ey dil uslan artık ihtiyar olmaktasın…
Trabzonlu Çedikçi Süleyman’ın ruh çağırma seansında Enis Behiç Koryürek’e ruh tarifi ;
Arşı âlâdan inip âlemi menhusa geçer, / Arzı fânide beni Adem’de mahpusa geçer,
Öyle bir nuru ilâhidir ki, karar eyleyemez / Eski fanustan çıkıp yeni fânusa geçer.
Sefil Selimi kardeşimiz sırada bekler iken araya girip meşhur dörtlüğünü okudu.
Vardım ileriye, döndüm geriye, / Ben de şaştım sarındığım deriye,
Kendime rastladım varsam nereye, / Evvel, ahir, sonlu sonsuz benimdir…
Mevlana Konya’da 17 Aralık’ta başlayan Şeb-i Arus töreni sonrası aramıza katıldı.
Dün gece üstadıma sordum kaç kez, / Bana bu dünyanın sırrını söyle tez,
Cevap verdi üstadım gülerek / Bu sır bilinir, ancak söylenemez…
Sözler Kesriyeli Sıtkı Bey beste İsmail Hakkı Nebiloğlu’na ait muhteşem bir Yegâh şarkı;
Doldur ey sâki bu cem bezminde bir gün mey biter,
Boş kalır fâni kadehler tel susar hey hey biter,
Dem geçer, devran döner, hicran biter, her şey biter,
Boş kalır fâni kadehler tel susar hey hey biter…
23 Aralık 2020