Mondros Mütarekesi'nden sonra müstevli devletler tarafınca yurdun birçok yeri işgal edilmişti.
Güneyde Fransız ve İtalyanlar... İstanbul işgal altında idi.
Mondros Mütarekesi'nde yer alan bir maddeye göre yurdun herhangi bir yerinde bir kargaşa olursa işgal devletleri o yöreyi de işgal edeceklerdi.
Bizi bu topraklardan sürmek istiyorlardı.
Oysa ki bu topraklar bizimdi. Bizim olan bu toprakları yine ne yapıp edip yine bizim yurdumuz kılmak için bir şeyler yapmak gerekti.
Yurdun birçok yerinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurulmuş ve işgalcilerden kurtuluş planları yapılıyor idi.
Bu arada Yunanlılar İzmir'e çıktı ve yurtta bir isyan dalgası yükseldi.
Bu sırada Samsun taraflarında Türklerin Rum azınlıkları zaman zaman rahatsız ettikleri rapor edilmiş idi.
Mustafa Kemal bu göreve atandı. Amaç o yöredeki gelişmeleri rapor etmek ve o gelişmeler menfi ise durdurmaktı.
Bütün ayrıntılar yazıldı, çizildi.
Mustafa Kemal çok geniş yetkiler istedi. Dördüncü Ordu Müfettişliği ile çok geniş bir yöreye emir vermek gibi yetkilerle donanmış olarak istediği kimse ve komutanları da yanına alacaktı.
Yanına aldığı kimseler çok seçkin isimler ve komutanlardı. (İlber Ortaylı) Refet Bele, Kazım Dirik, Refik Saydam...
İngiliz vizesi veren bir komutanın hazırladığı bir kitapta; "O zaman bir Türk subayının Boğaz’ı geçmesi için vizesi gerekirdi. Yalnız heyet çok kalabalıktı. Üç dört kişi yerine otuz beş kişi gidiyordu. Şüphelendim. Bütün evrakı aldım. Şişli'deki harbiye mektebine gittim. Vize verip veremeyeceğimi sordum, talebi ilettiler. Padişah buna itimat eder, veriniz, diye bir karşılık aldım. Otuz beş vize verdik, on dokuzu girdi. Kim ki hazır değil, sonra gelecekmiş. Ben öyle anladım." (Atatürk'e Nasıl Vize Verdim, Nezih Uzel, Bennett.)
"Artık Şişli'deki evi bırakmak üzereyiz.
Galata rıhtımına geldim. Baktım ki Galata rıhtımına yanaşmış olması gereken vapur uzaklardadır.
Sandallar ile vapura gittik.
Kaptana yola çıkmak için emir verdim lakin Kız Kulesi yakınlarından muayeneye tabi tutulduk.
Muayene uzayıp gitti.
27 yıllık kaptan demiri çektirmeye başladı, hareket ettik. Karadeniz Boğazı'ndan çıkarken kaptana tehlikeli ihtimalleri anlattım. Cevap verdi; "Ne aksi!" dedi. "Bu denizi iyi tanımam, pusulamız da biraz bozuk." dedi.
Mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesini tavsiye ettim.
Sahili takip edip evvelâ Sinop'a geldik. Kasabaya indim, oradakiler ile görüşerek Samsun'a gidilebilecek kolay bir yolun olup olmadığını soruşturdum. Maalesef yokmuş.
Tekrar Bandırma vapuruna bindik, aynı tertipte seyahat ederek Samsun'a vardık.
Vapur biraz geride durdu, biz de bir sandalla iskeleye indik."