Onu da Merzifon Müftüsünden öğrendim.
“Arapça Allah’ça” imiş.
Yani haşa Allah Türkçe bilmiyordu gibi.
Merzifon’da kitap fuarında idim.
DİB’nın kitap standı hemen yanı başımda idi.
Yani bir yanımda Alp Altundal Beyefendi,
Diğer yanımda DİB standı.
Önce 2 masa,
Sonra orta boy sehpa,
Sonra bir küçük sehpa daha,
Ardımdan ben hastalanıp kalkınca 2 masa da benden.
Sonra da duydum ki bir masa daha almış Merzifon müftüsü.
Kitap satıyorlar mıydı?
Herkes kadar.
Fakat tüm o masaların etrafında biriken imamlar müftüyü bekliyorlar,
Sonra bir araya geliyorlar ve başlıyorlar dedikoduya.
Zaman oldu ki başlarında müftü olmak kaydı ile o sandalyelerin etrafı insan doluyor.
Hatta her sabah standı bir hoca açıyordu.
Yani imamlar ya da hocalar sıraya girmiş,
İşini bırakmış stantta görev almış.
Onların görevi midir bilmem.
Ancak bir ara benim de tanıdığım bir kamu görevlisi,
Yanında birkaç arkadaşı ile önümüzden geçerken, müftü Abdülhamit Pehlivan’a bir soru sordu:
-Hocam arkadaşlarla bir soru aklımıza takıldı.
-Kuran-ı Kerim’i Türkçe okurken abdest gerekir mi?
Müftü Abdülhamit “hayır” dedi.
İçlerinden biri de Arapça okurken abdest gerekir mi diye sordu.
Müftü Pehlivan “evet” demez mi?
Doğrusu şaşırdım.
Daha doğrusu anlayamadım?
Ve etraftaki insanların dağılmasından sonra Müftü’ye yaklaşarak;
Hocam ben mi yanlış anladım,
Siz mi yanlış söylediniz diye sordum.
Arkasından da ekledim:
Amaç Kuran okumak mı,
Arapça mıdır diye de sordum.
Başladı inkâra ve yok öyle demedim de
Şöyle dedim de falan demeye başladı.
Ben de “Hocam dalga mı geçiyorsun. Bir metre mesafendeydim.
Senin ne dediğini bilmiyor muyum diye de sordum.
O da bana;
-Sen yanlış anladın dedi.
Dilerim ben yanlış anlamışımdır diye hâlâ düşünüyorum.
24.05.2022 - Ankara