Köy Enstitüleri, 1937’de deneme biçiminde, 17 Nisan 1940’ta da yasal olarak kurulan eğitim kurumlarının adıdır. O zaman Türkiye 63 il merkezinden oluşuyordu. Her Enstitü üç ilin çocuklarını alıyordu. Enstitülerin sayısıysa 21’di.

Köy Enstitüleri, köylünün eğitim yoluyla canlandırılması, biçimlendirilmesi, kurtarılması ve çağdaş toplum oluşturulması için kurulmuş eğitim kurumlarıydı.

Bu derleme yazımda Köy Enstitüleri gerçeğini, köy enstitülülerini kuranların ve bu okullardan yetişmiş yazarların dilinden vermeye çalışacağım.

1940’da Köy Enstitüleri yasa taslağı mecliste görüşülürken Kazım Karabekir ve bazı milletvekilleri bu taslağı eleştirdiler. Onlara göre köy-kent arasındaki uçurum bu yasayla daha da derinleşecekti. Hasan Ali Yücel bu görüşe karşı çıkarak; “Asıl amacın, köylünün eğitiminin sağlanması ile köylü-kentli arasındaki ayrımın ortadan kaldırılması” olduğunu söylemişti.

Köy Enstitülerin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’a göre;

“Eğitimin asıl ereği, halk kaynağını harekete geçirmek, köylünün üstündeki karanlığı kendisinin atmasını sağlamaktır.”

Köy Enstitülerinin ana ereğini ise şöyle açıklıyor:

“Köy insanı öylesine canlandırılmalı, öylesine bilinçlendirilmeli ki onu hiçbir kuvvet, yalnız kendi hesabına ve insafsızca sömürmesin. Köyün sakinlerine köle ve uşak muamelesi yapamasın. Köylüler bilinçsiz ve bedava çalışan bir iş hayvanı haline gelmesinler Onlar da her vatandaş gibi her zaman haklarına kavuşabilsinler..

Canlandırılacak Köy, sayfa: 85

Bekir Semerci ise Köy Enstitülerinin amacını şöyle yazıyor Kıyı’nın Nisan 1991, 61. sayısında.

“Köy Enstitüleri bugünün görünümüyle sosyal demokrat bir düşünceydi. Aramızda en çok konuşulan adil bir toprak reformu, köylü, işçi, esnaf çocuklarının okutulmasıydı. Köylünün bir yıl boyunca bin bir emekle borçla harçla kaldırdığı ürünü değeriyle alıp satacak kooperatifçiliği gerçekleştirmekti. Tefeci, komisyoncu sürüsünden köylüyü kurtarmaktı. Köy Enstitülerinin ve köy okullarının karakaplı kitapları ezberleten okul yerine tarlayı, bağı, bahçeyi, ormanlığı, arılığı, kümesi, ağılı, ahırı, mandırayı, santralı, işçiliği, yapı işlerini, denizi, gölü, yerüstü sularını, birer derslik, birer işletme yapmaktı. Öğrencilere ülke sorunlarını kavratmaktı. Serbest kitap okumaktı. Kitap tanıttırmak, dergi çıkarttırmaktı…”

Uzun yıllar köy Enstitülerinde öğretmenlik yapmış, geçen yıllarda yitirdiğimiz Nazif Evren ise, şöyle diyor:

“Köy Enstitüsü, düşüncesiyle, sistemiyle yerlidir. Bir ulusun eğitim yoluyla kalkınmasının adıdır. Temelinde Atatürk’ün demeçlerindeki eğitim düşünceleri, kuruluş alanında İnönü, Yücel, Tonguç üçlüsünün güçleri ve emekleri vardır. (…)

“İkinci Dünya Savaşı sırasında yüz gramlık ekmeğin karneyle verildiği günlerde, Çifteler Köy Enstitüsü’nde 300 ton buğday üretilmiş, bundan okulun ekmeği, dört ton tarhana ve bulgur yapılmıştı…”

Nisan 1989 tarihli Kıyı dergisinin 37. sayısında Enver Atılgan şöyle yazıyor:

“…Kurtuluş Savaşı sonrası, ulusumuzun yüzde seksenini köylü oluştururdu. Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı bu köylülerle kazanmıştı. Bu büyük kesime hizmet vermek başlıca hedefiydi.

17 Nisan 1940 tarihinde 3803 sayılı Köy Enstitüleri yasasıyla kısa aralıklar içerisinde ülkemizi batıdan doğuya, kuzeyden güneye kapsayan tarıma elverişli araziler üzerinde 21 Köy Enstitüsü kuruldu. Bu okulların bir çoğu Köy Enstitülerindeki öğrencilerin oluşturduğu ekiplerin okullar arası yardımlaşması sonucu İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı zor koşullar içerisinde kurulmuştur.

(…)

Köy Enstitülerinin yetiştirdiği değerler ve öğrettikleriyle uslarda her zaman yaşayacaktır. (…) Artık 17 Nisanları yalnız Köy Enstitülüler ve ona gönül verenler kutlamıyor, halk kutluyor…”

Mahmut Makal ise; Kıyı dergisinin Nisan 1994 tarihli 97. sayısında Peki bu gün ne yapılabilir? Sorusuna şu yanıtı veriyor:

“Köy Enstitüleri, genç Cumhuriyetimizin kaldıracı olmuşlardır.

Köy Enstitülerindeki eğitim uygulaması Türkiye’de, dünyada da aşılamamıştır. Türkiye’deki çocuklara bugün uygulanan, ama çağcıl olmayan ve de ezberci eğitim sisteminden kurtulmaları, Türkiye’nin kurtuluşu olacaktır. Bu eğitim kurumları aynı adla yeniden açılmayabilir. Ama o eğitim uygulamasından yararlanıp olumlu eğitimi yurt düzeyinde yaygınlaştırarak sistemin yönü çağcıl ve olumlu yöne çevrilebilir.”

Bu tür alıntıları çoğaltmak mümkün elbette... Son olarak Ali Dündar’dan da yapacağımız kısa bir alıntıyla yazımı sonlamak istiyorum. Şöyle diyor bu konuda Ali Dündar:

“Köy Enstitülerini kapatan kafa, İslam ortaçağını aşamamış Tanzimat kafasıydı. Kemalizm’e karşı olması, ulusal Kurtuluş Savaşını içine sindirememiş olmasından geliyordu. (…) Halkevleri, Türk Dil ve Tarih Kurumları, Köy Enstitüleri gibi devrimin halklaşmasına ve kurumlaşmasına öncülük edebilecek veri tabanı oluşturabilecek hemen bütün devrim kurumlarını ateşe verdiler.”

Köy Enstitülerinin kuruluşunda, işleyişinde başta Tonguç ve Yücel olmak üzere emeği geçen tüm enstitüleri sevgi ve saygıyla anıyor, 17 Nisan Köy Enstitüleri gününüzü içtenlikle kutluyoruz.