Sevr Antlaşması ile Osmanlı tarih sahnesinden siliniyor. Sevr, dahası Türk Ulusunun ölüm fermanıdır. İmzalayan kim? Padişah Vahdettin’in kararı ile Osmanlı Heyeti. Peki bir ülke ölüm fermanını gönüllü olarak imzalar mı? Evet, Sevr bunun kanıtıdır.

Son Türk Devleti de ortadan kalkıyordu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde verdiğimiz Ulusal Kurtuluş Savaşı sonunda Lozan Antlaşması zorunlu oldu. Lozan Antlaşması ile Sevr Antlaşmasını yırtıp çöpe attık. Bu yeniden diriliş, varoluş, ‘yedi düvele’ meydan okuma, parmak ısırtma hikayesidir. Vahdettin taraftarlarına, “Lozan hezimettir” diye feryat edenlere sormak gerekir, Sevr mi başarıydı? Elbette sorunun yanıtı yok. Hık mık.

Evet Lozan başarıydı, diriliş, ayağa kalkış, varoluş hikayesiydi, ama Boğazlar konusu tam karara bağlanamamış, ucu açık kalmıştı. Bu, İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’nı kapsıyordu. Bu durum kritik ve son derece vahim bir noktaydı. İşte tam bu noktada 20 Temmuz 1936’da Mustafa Kemal’in strateji anlayışı ve dahiyane öngörüsü devreye giriyor, MONTRÖ ANLAŞMASI imzalanıyor.

Bu anlaşmaya göre Türkiye savaşa girerse boğazlar kapatılır. Türkiye savaş dışında ise savaşan ülkelerin savaş gemisi de boğazlardan geçemez.

Sadece ticaret gemilerine tam bir serbestlik sağlanıyordu. Yani boğazların anahtarı Türklerin elindeydi, ister açar, ister kapatırdı.

İşte Kanal İstanbul ile bu anahtar elimizden alınmak isteniyor. Olayın düğüm noktası mihenk taşı burasıdır.

Emekli Tuğgeneral, akademisyen Sayın Naim Babüroğlu; “Rusya-Ukrayna savaşına rağmen, Karadeniz savaş alanına dönüşmemişse bu Montrö sayesindedir… ABD, İngiltere, Fransa ve NATO uzun yıllardır, kısıtlama olmadan savaş gemilerini Karadeniz’de bulundurmak isterler… Montrö’yü esnetmek… Karadeniz’in kontrolünü ellerinde bulundurmayı hedeflerler” diyor.

Hal böyleyken, Kanal İstanbul’un zararları bununla da bitmiyor. İktidarın amacı sözde “Boğaz trafiğini hafifletecek” tezi doğru değildir. Veriler son 14 yılda boğaz trafiğinin yüzde 30 azaldığını gösteriyor. Üstelik İstanbul boğazına göre yolu 15 kilometre daha uzatacak.

Terkos Gölü ve Sazlıdere Barajı İstanbul’un yüzde 30 su gereksinimini sağlıyor. Onları bitirecek. Su kıtlığı varken, yakın gelecekte su savaşları başlayacakken kaynakları kurutmanın ereği nedir? 400 bine yakın ağaç yok olacak. ÇED raporuna göre 134 milyon metrekare tarım arazisi yok olacak. Gıda kıtlığının olduğu dönemde, eller çölü yeşil yaparken, biz yeşili betonlaştırıyoruz. Bölge birinci derece deprem kuşağında, riskleri hesaplayın. Nefes alınamaz haldeki İstanbul’un nüfusu iki milyon daha artacak.

Diğer yandan boğazlardan gemi geçişleri ücretsiz olduğu için bu anlamda bir gelir sağlanamayacak. Kanal İstanbul yapay bir su yolu olduğu için Montrö Anlaşmasını zayıflatacak. Lozan’ı tartışmaya açacak. Bilim adamları ve strateji uzmanlarının da görüşleri bu yöndedir.

Lozan’ın devre dışı kaldığı yerde Sevr devreye girer. Kanal İstanbul ısrarı Sevr’i hortlatır mı derseniz? Hortlatmak ne söz hoplatır bile.

Aklımıza mukayyet olalım.

Zaten ABD, İngiltere, Fransa ve NATO’nun savaş gemileri Kanal İstanbul’u, İstanbul Boğazı yerine kullanmak için tetikte bekliyorlar.