Rize İkizdere'de dikkatlerimizi üzerine çeken bir direniş var. Ormanların katledilerek taş ocağı yapılmasına karşı bayrak açan köylüler, toprağına, doğasına, ekmeğine sahip çıkmak için, her yaştan insan, daha çok da kadınlar, ellerinde taşlarla, sopalarla, heybeleri sırtında, abla, anne, hala, teyze, konu komşu, hepsi gece gündüz nöbet tutuyorlar.
Öfkeleri diri, alınları dimdik, belli ki gözleri çakmak çakmak, ağaçları biçen, toprağın karnını yaran, azgın buldozerlere dikmişler gözlerini. Bedenleri ile etten duvar örmüşler, buldozerlerin önüne. Bu dirence CHP ve HDP milletvekilleri de omuz veriyor. Direniş daha da anlam kazanıyor, toplumsal muhalefet açısından. Halk pırıl pırıl ormanlarına, zümrüt gibi doğasına sahip çıkıyor.
Rize Cumhur İttifakının Lideri’nin memleketi. İkizdere’den bu ittifaka yüzde 95 oy çıkıyor. Daha önce 2006 yılında da 80 bin kişinin katıldığı bir fındık mitinginden sonra. Yaklaşık 20 yıldır muhalefetin neden yüzde 5 oy oranını artıramadığı, bu halka hangi dili kullanması gerektiği sosyolojik bir araştırma konusudur.
AKP’nin toplumu sistemli yoksullaştırma politikası ile bu ülkenin tüm insanları tanışmış durumda. AKP’nin insan haklarını hiçe saydığını, doğayı talan ettiğini, hukuksuz uygulamalarıyla tanışmadım diyenler de er geç tanışacaklar. Yüzde 95 oy veren kitle de tanıyor gerçekte. Yandaş holdinglere maddi bir getiri söz konusu ise, bu sonuç kaçınılmazdır.
AKP’yi bu boyutta destekleyen kitlenin, yine AKP tarafından kadre uğramasını “oh oldu, hakkettiniz” gibi düşünenler, ilkel bir düşünce içindedirler. 13 yıl önce de fındık konusunda aynı kitle oy verdikleri aynı partinin gazabına uğramıştı. Halka kızarak veya küserek gerçeğe varamayız. Nefes almak söz konusu olduğunda, dozerlerin önüne yatan halkın dünyasına, sosyoloji ve siyaset bilimi devreye girerek doğru teşhisi koymalıdır. “Ay’a 4 şeritli yolun yapılabileceğine” inanan bir kitle söz konusu.
Halkın yaşadığı yoksulluk, çektiği çile, iktidarın gözdesi beşli holdinge, en başta da Cengiz Holding’e tanınan ayrıcalıklar, vergi afları, gidilmeyen yol, geçilmeyen köprü paraları ve doğa talanları halka bilinçle anlatılmalı.
AKP gidicidir, yeri ise 12 Eylül sonrasında kaybolup giden partilerin yanıdır. Zira “deniz tükendi, tulumbada su bitti” yönetemiyorlar. Hukukun ve adaletin olmadığı hiç bir düzen ayakta kalamaz. Ucuz ekmek dağıtımını engelleyecek, halkın haber almasını, fotoğraf çekilmesini yasaklayacak kadar şaşırdılar. Unutulmasın ki artık ülkede kaç cep telefonu var, o kadar da haber kanalı var. Yandaş medya çaresiz kaldı. Satılmayan gazeteleri, izlenmeyen televizyonları ile uyuz kaşımak zorundalar.
Rachel Carson, Sessiz Bahar kitabında, “İnsanlar geleceği görme ve önlem alma yeteneklerini kaybettiler. Dünyayı yok ederek kendi sonlarını da hazırlıyorlar” diyor. İkizdere de halk bu yıl baharın tadını çıkaramıyor. Nefes almalarına engel olanlara, kurdun kuşun yuvasını bozanlara, böceğin, çiçeğin, arının, kelebeğin, sonunu getirmek isteyenlere karşı direniyorlar. İnsanlığın sonunun hazırlanmasına izin vermiyorlar.