İç Güvenlik Yasa Tasarısı’yla yatıyor, İç Güvenlik Yasa Tasarısı ile kalkıyoruz.
Herkesin dilinde o var. Herkes onu anlatıyor.
Daha doğru bir ifadeyle, herkes anlatmaya çalışıyor da… Anlatamıyor…
Anlaşılabilir gibi değil çünkü.
Yalın Yarkın Özbalcı adında genç bir avukat; “Bakın ben size Bilal’e anlatır gibi, tek tek anlatayım, anlayacaksınız…” demiş ve anlatmış, sanal ortamda.
* * *
Diyor ki o Avukat kardeş;
“… Bizim hukukumuzda, polisin iki tip yetkisi vardır.
Bunlardan biri adli (yani suç içeren olaylarla ilgili), diğeri idari (yani suç olmamakla birlikte, genel düzenlemelerle ilgili)dir.
Polis, bazı görevlerini adli, bazılarını idari nedenlerle yapar.
Adli olaylarda, savcıya bağlıdır polis.
… …
Savcı kimdir?
Savcı, bir suç işlenmiş mi/işlenmemiş mi diye araştıran, delilleri toplatan kişidir. Savcının yaptığı bu göreve, ‘soruşturma’ denir.
Savcı, delillere ve iddiaya bakar; suçun işlendiğine ikna olursa, mahkemeye dava açar. İkna olmazsa, takipsizlik kararı verir, dosyayı kapatır.
Savcı, bu delilleri toplarken, polisi kullanır.
Polisin, adli (yani suç içeren olaylardaki) amiri savcıdır. Polis her şeyi, onun emir ve talimatı ile yapar. Kafasına göre iş yapamaz.
… …
Şunları yapar polis.
Suç işleyen kişiyi yakalar ve kaçmamasını sağlamak için karakola götürür.
Örneğin, ben bir suç işledim.
Polis de öyle ya da böyle, bir şekilde yakaladı beni.
Ne yapacak?
Önce ifademi alacak.
Yani?
Yani, dediklerimi yazacak, bana imzalatacak, dosyasına koyacak, sonra da bu dosyayı, suçu araştırsın diye ilgili savcıya verecek.
Nerede yapacak bunu?
Karakolda.
… …
Bunu karakoldan başka bir yerde yapamaz. Yapsa bile bu eylemi, hukuka uygun bir tavır olmaz. Yani mahkemede işe yaramaz.
Polisin bir diğer yetkisi de (pek çok kişinin, ‘tutuklamayla’ karıştırdığı) gözaltı yetkisidir.
Gözaltı denen şey, televizyon dizilerinde, “geceyi nezarette geçireceksin” denilen şeydir aslında. Yani, karakolda sabahlamaktır.
Niye?
Çünkü savcı der ki, “Bu adam kaçabilir, suç işleyebilir, delil karartabilir. Sen bunu içerde tut.”
Peki, savcı bunu demeyebilir mi?
Evet demeyebilir.
Örneğin, “İfadesini al, serbest bırak” der.
Gözaltı süresi 1 gündür. Eğer örgütlü suç ise; bu süre, en fazla 3 güne kadar uzatılabilir. Bundan sonra kişinin, mutlaka savcı karşısına çıkarılması gerekir. Bunun aksi hukuksuzluktur. Böyle bir tavır izleyen polisler, suç işlemiş sayılır.
Kişi, gözaltına girerken de, çıkarken de hastaneye götürülür. Böyle bir kuralın konmasının nedeni; polisin, zanlıyı gözaltında dövmesini engellemek içindir.
Polisin bir diğer yetkisi de arama yetkisidir. Yani, evinizi, işyerinizi, arabanızı, üstünüzü, başınızı arayabilme yetkisidir.
Ancak polis, bu yetkisini de ancak savcının izni olursa, kullanabilir.
Bazı konularda, savcının izni de yetmez; örneğin ev ve iş yeri aranmasını gerektiren olaylarda, yargıçtan izin alınması gerekir. Yargıca ulaşılamadığı takdirde; polis tekrar savcıya döner, savcıdan ister yetkiyi.
… …
Sistem, kaba hatlarıyla böyle işler.
Savcı polise, “yap” der; polis yapar.
Peki, niye bu böyledir?
Çünkü polislerimizin büyük bir bölümü, hukuk eğitiminden yoksundur. Hukuk eğitimi almamış (hukuk eğitimi verilememiş) polislerimizin, hata yapmasını önlemek için bu böyledir.
Hal böyle olunca ne olur?
Polisin hata yapma olasılığı, asgariye düşürülmüş, her şey kayıt altına alınmış olur.
Bu durumda muhatap, savcı olduğundan; avukatlar da daha kolay iz sürebilir hale gelir.
Bu sistemi size bir örnekle açıklayayım.
Öykü bu ya; Ayşe kızımız bir eyleme katılmıştır.
Bu eylemde polisler, onun suç işlediğini düşünerek (yakalama yetkisine dayanarak) yakalar. Ardından da savcıyı ararlar.
Savcı ne diyebilir?
“Serbest bırak ya da ifadesini al bırak ya da gözaltına al.”
Polis de bu üç talimattan birini yapar.
Bu arada üstünü aramak isterse, gene savcıya sorar.
Savcı der ki, “ara ya da arama…”
Böyle bir durumda da polis; Ayşe'yi ya bırakır, ya da karakola götürür. Başka bir şey yapamaz.
Devam edecek