HÜRRİYET “CREME DE LA CREME” SINIFI GAZETESİ Mİ OLUYOR?

Vereceği cevabı uzun uzun düşündü Özkök…

Konyağından bir yudum aldı:

“Her şey düşündüğün kadar basit değil” dedi.

Bu sözlerin gerçek yanı, önce Ankara Temsilciliği koltuğuna kurulan ya da oturtulan Özkök, rahmetli Çetin Emeç’in Hürriyet’in başına gelmesinden hemen sonra, Hürriyet kurmaylarının Antalya toplantısında önemli kararlar almasında büyük rol oynamıştı.

Bunu sonradan daha iyi anlayacağız…

Ancak, daha toplantılar bitmeden TV’lere verilen reklamlarda ünlü yazar Ahmet Altan’ın bir hafta sonra Hürriyet’te yazmaya başlayacağı duyuruluyordu.

Hangi kararların alındığı ve bunların nasıl, ne zaman hayata geçirileceğine dair bilgimiz azdı.

Toplantı sonrası öğrendik ki, Ahmet Altan günlük yazılarını Bir Günün Hikayesi Köşesi’inde yazacakmış…

Birkaç gün sonra Oktay Ekşi’nin beni aradığını söylediler.

Oktay Ekşi telefonda şunları söylüyordu:

“Bak sen Ankara’dan Bir Günün Hikayesi Köşesi’ne yıllardır yazılar-fıkralar yazıyorsun, İstanbul’da bu köşenin editörü Soner Girgin (burada sevgili arkadaşım ve kardeşimi rahmetle anıyorum) ile birlikte işi iyi götürüyorsunuz. Üst yönetimce Romancı Ahmet Altan’ın bu köşede günlük siyaset yazması kararı alındı. Ancakkk…”

İşte bu “ancak” kelimesi bana hemen Ertuğrul Özkök’ün bu işte parmağı olduğunu hatırlattı.

Ekşi devam ediyordu:

“Ancak, Köşe konusunda yazarın bir şartı var. “Bu kadar geniş yeri dolduracak uzunlukta yazı yazamam. Yazdığım yazıların altına, yani boş kalması ihtimal dahilindeki yere günün fıkraları da eklenirse iyi olur diyor. Yani, bu kararın hayata geçirilmesi için senin de yazmaya devam etmeni istiyorlar. En yakın dostum olduğun için benim seni ikna edeceğime karar vermişler. Ben aracıyım sadece.”

Mesele bütün yönleriyle üst yönetimce tartışılmış, proje ise alternatifli de düşünülmüş olabilirdi.

Neticede bu köşe ilk defa fotoğraflı ve isimli olarak Ahmet Altan’a tahsis edilmişti.

Yıllardır sadece “Bir Günün Hikayesi” adıyla yayınlanan köşede ne benim, ne de Soner Girgin’in adı vardı. Ben esas maaşım dışında burada yayınlanan yazı başına verilen ek ödemelerle işi yürütüyordum. Yılda bir kere de yurt dışı gezisine gönderiliyordum.

Oktay Ekşi’ye, bundan böyle yazılarımı yazmayacağımı söyledim, köşenin yeni sahibine başarılar diledim.

Antalya’daki toplantılarda, Hürriyet’in Ankara Temsilciliği koltuğuna oturtulan Özkök’ün, bu köşenin kaldırılmasını önerdiğini adım gibi biliyordum artık.

Hürriyet, hiçbir zaman monşerlerin, “creme de la creme” veya majestelerin gazetesi olmamıştı.

Olmamıştı ama “Olamaz veya olmayacak” denilemezdi ki…

Bunu da zaman gösterecekti.

(devam edecek)

Önemli not;“creme de la creme” “kaymağın kaymağı” anlamındaki Fransızca tamlama. “Zenginin de zenginini” belirtmek için kullanılır. Bu cümleyi Türkiye'de. Eski Başbakanlardan Tansu Çiller’in kullanarak medyaya, dolayısıyla topluma kazandırdığı bilinir”