Düşünce suçu diye bir suç var mıdır?
Böyle bir soru karşısında hemen karpuz gibi ikiye ayrılırız:
- Vardır.
- Yoktur.
12 Eylül faşizminin işkence evlerinden biri olan Suluova Et Balık Kurumu binasının bodrum katı öykü doludur:
Polis, rüyasında komiserini vurur. Kan ter içinde uyanır. Karakola gidince de arkadaşlarına gördüğü rüyayı anlatır.
“Rüyamda komiserimimi vurdum!”
Darbe olur, insanlar tutuklanmaya başlar. Polis de tutuklanır. Doksan gün gözaltı, gözaltında işkence.
“Anlat, niçin vuracaktın komiseri?”
“Neden vurayım ki?”
“Arkadaşın öyle demiyor ama!”
“Hangi arkadaşım?”
“Hangisi olacak, rüyanı anlattığın arkadaşın.”
“Kötü bir rüyaydı o. Komiserimi sayar, severim ben.”
“Öldürmeyi düşünmesen görmezdin o rüyayı.”
Gözaltı,
Tutukluluk,
Mahkeme...
12 Eylül'ün izi kaldı üzerinde rüyayı görenin, rüya görenlerin, daha çok da ileriyi, gerçeği görenlerin.
Düş suçtu,
Düşünce suçtu.
Bu mani, hepimizin ezberindedir:
“Düşte gör
Hayalde gör, düşte gör.
Düşenin dostu olmaz
Hele bir yol düş de gör.”
Anımsadığımız öykü kırk beş yıl önceydi, düşün bile suç sayıldığı günler.
Bugün de düşünce suçu diye bir suç var mıdır?
Anayasamız 25. Maddesinde diyor ki:
“(...) kimse (...) düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz. (...)”
Bir yanda Anayasa, bir yanda mani.
Manilerimiz, türkülerimiz, ağıtlarımız dönemsel değildir. Tarihe not düşen belgelerdir. Alanlar, türkülerle beslenir. Onun içindir ki türküleri yasaklar şah, sultan, diktatör...
Bu güzel memleket, memleketimiz kimilerimize cehennem, kimilerimize cennet.
-İnanamıyorum!
- İnan.
Rüyaya yat, düşünü arkadaşına anlat.
Hep günceldir türküler, ağıtlar, maniler...
Masallar da öyle. En baştaki o ezbere bildiğimiz “döşeme” bölümü hep günceldir.
“ Az gitti uz gittik, dere tepe düz gittik, bir arpa boyu yol gittik.”
Gittik mi?
“Hele bir yol düş de gör.”