Bir süre aynı gazetede (Hürriyet) kısa da olsa birlikte çalıştığım sevgili dostum-meslektaşım-arkadaşım Orhan Erinç, gazeteciliğin ötesinde “vefa” adamıydı.

Az bulunur “efendi” kişiliği her zaman ön plana çıkardı.

Bilgi küpüydü.

Yazarak tüketemedi bilgilerini, son dakikaya kadar yazmaktan geri kalmadı.

Hem köşe yazdı, hem kitap…

Dahası araştırmaları ve köşe yazıları, haberleri ile “ödül”e doymadı.

“Ödül oburu”ydu adeta…

Cumhuriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliği, aynı gazetenin Vakıf Başkanlığı sorumluluğunu üstelenmek oldukça zordu.

Zorlukları aştı.

Erinç, muhabirlikten istihbarat şefliğine, yazıişleri müdürlüğünden genel yayın yönetmenliğine kadar, gazeteciliğin hemen hemen her dalında çalıştı.

Gerçek duayendi…

Hani gazetecilikte 25-30 yıl sonra emekli olan, kenara çekilen ve tek satır yazmayıp mesleğe başladıktan sonra yarım asır daha yaşayanlara “duayen” diyorlar ya, Erinç o sınıftan değildi.

1957’de mesleğe başlamış, aramızdan ayrıldığı güne kadar yazmış, yazdıklarını bir kitapta toplamış ve her gün ülkemizin geleceği için kafa yoran gerçek emekçiydi.

Üç ay kadar önce haberleşmiştik.

Hal-hatır filan…

Sonra bir sessizlik olmuştu.

Demek ki veda zamanına hazırlanmış...

Çok ama çok üzgünüm…

Ruhu şad olsun…