Türkiye’de Meclis’ten “sessizlik” içinde öyle bir yasa geçti ki, duyanı az oldu ama etkisi çok büyük ve yıkıcı olacak. İşte “Yeni İklim Kanunu” da tam olarak böyle bir sessizlik içinde geldi, geçti. Ama yarattığı yıkım, uzun yıllar etkisini sürdürecek.
Yandaş medya bunu sözde; “çevreci devrim” gibi sundu. Oysa gerçekte bu, doğayı sermayeye, köylüyü cezaya, küçük üreticiyi sefalete teslim eden bir metindir. Kanun, halkın ve doğanın değil, ranta doymayan gözü dönmüş sermayenin hanesine yazılmış bir bildirgedir.
Daha yasa hazırlanırken bile kimin sesi duyuldu, kimin sesi bastırıldı ortadadır. Taslak metin, TOBB üzerinden sermaye kesimlerine gizlice gönderildi. Görüşler alındı, revizyonlar yapıldı. Peki halk? Peki doğayı sahiplenen çevre örgütleri? Yok. Onlara ne bilgi verildi, ne de söz hakkı...
Yasa daha ortada yokken yandaş sermaye “form” doldurup katkı sunarken, köylüye, işçiye, küçük esnafa sopa ve ceza düştü. İklimi değil düzeni kurtaran bir yasa ile karşı karşıyayız. Ve bu yasa, doğanın bağrına saplanmış yeşil saplı bir hançerdir.
Dürüst olalım. Bu kanunla amaç iklimi korumak değil. Amaç, küçük firmaları, kooperatifleri, bağımsız üreticileri boğmak. Çünkü bu yasa; “toplumun elinde kalmış son üretim kırıntılarını, devlet eliyle sermayeye aktarma” planıdır. Yeşil dönüşüm kılıfı altında sınıf mühendisliği yapılıyor.
Bugünden sonra karbon salımı yapabilmek için izin gerekecek. Elinde üç dönüm toprağı olan köylü, atölyesinde çalışan emekli usta, soba yakan vatandaş… Artık “emisyon radarında” olacak. Yani devlet, vatandaşı karbon suçlusu olarak izleyecek.
Yasanın getirdiği cezalar da caydırıcı değil, devletin yeni tahsilat kalemleridir. Kayıtlı firmaya 10 TL ceza, kayıtsıza 1 milyon lira. Kim bu yükün altından kalkabilir? Yanıt belli. Küçük esnaf, üretici köylü, kooperatifler düşecek bu uçuruma. Çünkü sistemle bağlantısı olmayan herkes cezaya mahkûm ediliyor.
Bu yasa bir iklim yasası değil, yeni tip bir ikbal düzeninin, yani çıkarcıların saltanatının yasasıdır. Yandaş firmaya teşvik, ses çıkarana ceza. Çok uluslu şirketler ve yerli işbirlikçileri doğayı kemirecek, kırsalı yok edecek. Tarım, hayvancılık, yerel üretim nefessiz kalacak.
Uluslararası sermaye Türkiye kapitalizmine şu emri veriyor: “Küçükleri ya denetle, ya yok et.” İklim bahanesiyle aslında sınıfsal bir yok etme projesi uygulanıyor.
Bu yasa halktan gizlendi. Çünkü su gibi, hava gibi, orman gibi ortak değerlerimiz bir avuç şirketin çıkarına peşkeş çekildi. Susarsak, yarın çok geç olacak. Bugün bir bardak suyu 20 TL’ye içiyorsun, yarın onu da bulamayacaksın.
Bugün anlamayan yoksul köylü, yarın yaktığı soba yüzünden para cezası ödeyecek. Ama o zaman her şey için çok geç olacak.
Çevre dostu masallarıyla halkın ve doğanın sırtına hançer saplanıyor. Hançer girerken bir yara açar, çıkarken beş tahribat yapar. Bu hançeri saplatmayın. Ülkenin tüm yurtseverleri omuz omuza vermeli, birbirine ses olmalı. Çünkü bu sadece doğanın değil, halkın, ülkenin geleceğinin de uğraşıdır.