GAZNELİ MAHMUT’UN KARA EŞEK ÖYKÜSÜ

Öykünün adı Kara Eşek olsa da, ibretli bir olaydır. İnsanların her işi yerinde ve zamanında yapmalarının ölçülü ve kararlı davranmalarının önemini vurgulayan bir hadisedir.

Bazı insanlar her konuya aynı hassasiyeti gösteremezler. Belki içlerinden bir dürtü belki aldıkları aile terbiyesi eğitimi, yöresel, ulusal, hatta uluslararası geniş hinterlandının verdiği özellikle bazı konulara daha duyarlı ve daha eğilimli olurlar. İlgi alanlarını alakadar eden hususlara yönelirler.

Gazneli hükümdarının en önemli özelliklerinden birisi de insanlar arasında gösterdiği hak ve adalet anlayışını, hayvanlar ve diğer canlılara, hatta tabiata, doğaya, özellikle ağaçlara da gösterir olmasıdır. İnsanlara yardımcı olarak yaratılan evcil hayvanların haklarını korumak için denetimler yapan bir hükümdardır. Gazneli Mahmut, inek, öküz, at, katır, eşek, deve hatta evcil köpeklerin haklarının korunmasına dair kanunlar çıkaran birisiymiş.

Mahmut Gaznevi, zaman içerisinde şehirde, köyde, kırsal alanlarda tebdili kıyafet bazen üniforması, bazen de avanesi ile denetimler yapar, hayvanlara yapılan eziyetleri cezalandırırmış.

Bir gün, kırsal alandaki bir yerleşim yerinden geçerken bir kara eşeğe fazlaca yük yüklenmiş. Üstüne de sahibi binmiş. Terkisine, arkasına da çocuğu bindirmiş. Hayvan ağır yükün altında inleyerek giderken önü yokuşa sarmış. Eşeğin sahibi eşekten inip onun yükünü hafifleteceği yerde ona değnekle vurmaya başlamış. Bu olayı gören Gazneli Mahmut Han, yanındaki korumalarına veya askerlere şu adamı durdurun ve yanıma getirin emrini veriyor.

Adamı getiriyorlar. Eşeğin sahibine bir kamçı yapıştırıyor. Adam vay anam, diye bağırıyor. Gazneli vurduğu adama,

-Niçin bağırıyorsun deyince,

-Canım yandı padişahım diyor.

-Peki, ağır yük altındaki eşeğe durmadan vuruyorsun, onun canı acımıyor mu?

-Acıyordur hakanım.

-Peki, o niye bağırmıyor.

-Dili yok ki bağırsın efendim.

-Öyle mi... Onun dili, senin de dinin yok. Merhametin yok. Hayvanların hakları ile ilgili kanun hükümleri size ulaşmadı mı?

-Ulaştı efendim.

-Peki, niçin kanunlara uymuyorsun. Kanuna aykırı hareketlerinin cezasını söylüyorum, dinle.

Bu eşeği istirahate çekeceksin. Günde üç öğün yemini, suyunu verecek, tırmarını yapacaksın. Haftada bir gün karakola bu işleri yaptığına dair rapor sunacaksın. Her ay zabıta gelecek, bu hükmü denetleyecek. Seni altı ay bu işleri yapmak üzere cezalandırıyorum. Haydi görev başına, diyor.

Köylü adam eşeği dama bağlıyor. Emri yerine getiriyor. Eşeği iyice besliyor. Arpayı yiyen ve suyu içen eşek 2 aya varmadan azıyor. Yanına yanaşılmıyor. Önüne geleni ısırıyor. Arkasına geleni tepiyor. Her tarafından bir ses geliyor. Köylü adam bu durumu zabıtaya haber veriyor. Daha cezanın bitmesine dört ay var. Gelin bu hale çare bulun diyor.

Kontrol memurları köye geliyorlar. Gerçekten eşeğin yanına yanaşılmıyor. Erkek eşek azmış, anırıyor. Tepiniyor, zincir yuları kırmaya çalışıyor. Zabıta amiri eşeğin sahibine bu ne haldir, bu eşek nasıl bu hale geldi deyince, köylü bilge adam taşı gediğine koyuyor: Amirim, bizde bir söz vardır. Kırış eşeğim kırış, edeceğin beş kuruş. Lakin eğer bir kimse arkasını Gazneli Mahmut’a dayarsa, işte böyle zartlar. Sebebi bu, der. Arkasını dayısına dayayan dayılanır. Böylece adamın cezasının geri kalan kısmı bağışlanarak affedilir. Eşeğe çok verip azdırma, az verip ezdirme. Hakkı ne ise onu yap diye tembih ediliyor.

Gazneli Mahmut emri altındakileri zaman zaman olaylarla sınarmış. Onların performasyonlarını, itaatlerini, saygılarını, akıl ve zekalarını ölçmek istermiş.

Bir gün başvezir Ayaz’a, diğer vezirleri ve hizmetlileri huzura çağır diyor. Onları karşısına almış, masasında da su, şerbet, şurup dolu bardaklar var.

Bardağın birisini alıyor bir yudum içip hizmetliye, kır o bardağı diyor. Adam bardağı alıyor, bir iki, üç hizmetli efendim niçin kırdırıyorsunuz diyor. Padişah çekil geri diyor.

Vezirlere emrediyor. Verdiğim bardağı kırın diyor. Vezirler hep bir ağızdan padişah kafayı yedi gibilerinden birbirlerine bakışıp bardakları kırmıyorlar. Gazneli Mahmut veziriazam olan Ayaz’a emir veriyor. Ayaz padişahın uzattığı kır dediği bardakların hepsini kırıyor.

Sonunda padişah Ayaz’a soruyor. Hizmetçiler ve diğer vezirler bardakları kırmadı da sen niçin hepsini kırdın? Ayaz cevaben;

-Efendim, emir demiri keser. Ben emrinizi yerine getirdim.

Gazneli, peki yazık değil mi bu bardaklara deyince,

-Efendim, kırılan bardak olsun, onların hepsinin yerine yenisi gelir. Ama senin kalbin kırılırsa onun tamiri yok. Yeter ki kalbin kırılmasın, der. Böylece padişahın bardakları ne maksatla kırdığını anlamış ve kavramış olur. Padişahın yanındaki itibarını ve saygısını pekiştirmiş olur.

İLGİNÇ VE İBRETLİ BİR OLAY

İnsanlarda adına hırs denen aşırı bir eğilim vardır. Bazı insanlar şekle, bazıları öze, bazıları görünüme, bazıları iltifata, övgüye meraklıdırlar. Bazıları da mala mülke, servete, makam ve mevkiye, bazı kimseler ise şehvete fazla eğilimli olurlar.

zamanlar olur ki, bu dürtüler insanda kronikleşip aşırı hal alır. İnsanoğlu, kadın veya erkekte bu aşırılıklar karşı konulmaz boyutlara ulaşır. Mal sevdası, mevki sevdası, kadına olan aşırı eğilimler hastalık haline dönüşebilir. Bu kimseler aşırı arzularını tatmin etmek için ellerinde ne kadar çok meşru imkan olsa da illa da daha ilerisini ister, durmaz. O hale gelir ki; pirenin kanı emip emip de doymak bilmediğinden patladığı çatladığı gibi, onlar da o yolda ölümü boylarlar. Sabır, metanet, kanaatten mahrum olanlar direnme gücünü yitirirler. Şeytan ve nefsin süfli emellerine esir olurlar. Bu gibi insanlar makam, mevki ve konumları insanlar katında ne kadar yüksek olsa da itibarlarını düşünmez, bu süfli adi hareketleri düşünmeden yaparlar.

(SÜRECEK)