BU DÜNYADA SUÇLAR KANITSIZ KALABİLİR,
AMA AHİRETTE GERÇEKLER ORTAYA ÇIKAR
Eğer insanoğlu bu fani alemin ebedi olduğuna kail olsaydı, ömrünü hay huy ile geçirirdi. Arkasından hayırla anılmasını düşünmezdi. Bu yüzden de dünya bakımsızlık nedeni ile baykuş yuvasına dönerdi.
Neslin üremesine, dünyanın ebedi aleme doğru akışı ve medeniyetin kökleşip yayılmasını düşünmeye sevkeden amil -sebep- ölüm ve ahiret inancıdır. Özellikle yaşlanan insanın yaşıtları teker teker bu dünyadan göçtükçe kendilerini anlayanların kalmaması, hatta evlatlarının bile kendisini anlamaması onu ölüme, mezara ahirete daha çok yaklaştırmaktadır ki bu da ahiretin varlığının delillerindendir.
R.SAV, öyle bir zaman gelecek ki, insanlar yaşlandıkça kendilerini anlayan insanlar kalmayınca mezarlığa gidip biz bu dünyadan usandık, yeter kalkın artık, biraz da biz yatalım şeklinde intizar edeceklerdir buyuruyor.
İnsanları hayvanlardan ayıran mümtaz (seçilmiş-üstün) varlık olan akıl ve şuur, bilinçtir. Bu akıl ki adeta yerleri ve gökleri kuşatmıştır. Bu fani alem insanın aklının hayalinin sonsuz istek ve arzularının tahakkukuna bu dünya yeterli değildir. Dünya zevk ve sefaları kesiktir, sonu vardır, geçicidir. Halbuki insan herşeyin devamlı ve sonsuz olmasını ister. Bu ise bu dünyada mümkün değildir. Dünyada imkanlar sınırlıdır. Arzularımız sonsuzdur. Sonsuz arzuları, sınırlı imkanlar karşılayamaz. Onun için bizim akıl ve mantık dışı hayal ve arzularımıza yetecek bir alem gereklidir. O da sonsuz ve sınırsız olan ahiret hayatıdır.
Nereden baksan ahiretin varlığı zorunludur. Bu bakımdan bir araştırma yapılsa, bu dünyada emeline, arzusunun tamamına kavuşmuş, her istediğini elde etmiş kaç kişi bulunur? Elbette ki emeline ulaşamayanların sayısı çoğunluktadır. Çünkü ömür kısa, yol uzun, hayal sonsuzdur. Arzuların tatminine bu dünyada imkan yoktur. İnsanoğlu bunun farkına vardı ve ahiretini mamur edecek güzel işleri yapmaya yöneldi.
Ahiretin, mahşerin, cennetin, cehennemin varlığının kesin isbat delillerinden birisi de şudur:
İyilik ve kötülüklerin karşılıklarının bu dünyada tam adil olarak verilememesi ve bu hakların açıkta kalma olayı, yani hak ve adaletin tam tahakkuku için ahiretin varlığı şarttır. Yoksa suçlar cezasız kalır, iyilikler boşa yapılmış olurdu.
Bu dünyada gerçek adaletin sağlanması imkansızdır. Çünkü herşeyin eşit olması mümkün olmadığına göre, bu dünyanın bir imtihan yeri olması nedeni ile insanların ana görevlerinden birisi de kendine verilen imkanları bölüşümü ve paylaşımıdır. Beşeri, sosyal ilişkiler nedeniyle ortaya çıkan hadiselerin mahkemelerde, doğru, haklı bile olsa, yeterli bilgi, belge ve şahidin olmayışı, suçun gizli işlenebildiği gibi sebeplerle ispatının güç olacağı, kanıtlanamayabileceği bir gerçektir.
Güçlünün hakimiyeti, zayıfın güçsüzlüğü nedeni ile hak ve adaletin tahakkuk edememesi gibi olaylar da ahirette bütün çıplaklığı ile ortaya çıkacağından, ahiretin varlığı kesindir.
Bu konular birçok ayetlerde bizlere bildirilmiştir. İnsanın hayatının doğumdan ölümüne kadar melekler tarafından kayda alındığı, filme çekildiği insan vücudundaki bütün azalara dil verilip işlediklerini açıklamaları hep bunlar ahiretin varlığının açık delillerindendir.
İnsanoğlunun bu dünyada yaşarken, bu sayılan hususların yarın karşısına çıkacağını bilerek hareket etmesi gerektiği Kur’an ayetlerinde mevcuttur. Her mümin, ahiret hayatında mahrum kalmamak için bu dünyayı ahiret ağırlıklı değerlendirmeye çalışmak zorundadır.
Medeniyetin banisi, dünyanın imarının bu günkü hale gelmesi hepsi ahiret inancının tabii bir sonucudur.
Öyle ise, bu dünya fani, ahiret bakidir. Marifet bu faniyi ebedi hayat olan ahireti kazanmaktır. Yoksa sonumuz hüsrandır. Madem ki ahiretin varlığı haktır, mevcuttur, şarttır, zorunludur, öyle ise kendini ona hazırla.
SÜRECEK