Bu kimi zaman borularla kimi zamansa kaynakla deponun yakın olduğu yerlerde su kanallarıyla ve küçük haznelerle gerçekleştiriliyordu. Su depoları ilaçlanarak, salgına neden olacak mikroplardan arındırılmaktaydı. Ancak bölgede yoğun ölümler, çevre kirlenmeleri olduğu için, kimi yollarla suyu kirletecek madde ve sızıntıların suya karışmasının önüne bütünüyle geçmek olanaklı değildi.
Bu nedenle, savaşın en yoğun olduğu 1915 yılı Ağustos ayında pek çok askerde dizanteri salgını görüldü. Bunların ilacı bulunamadığı için, kimi alaylarda askerin tümüne killi toprak yedirildi.
Asker, savaşın en yoğun olduğu zamanda giysilerini değiştiremiyor ve beden temizliğini yapamıyordu.
Bit yaygındı.
Bu canlının önemli bir taşıyıcı olduğu ve hastalığı ürettiği biliniyordu. Ancak onlarla da mücadele etme yöntemleri yok gibi bir şeydi.
Bu olumsuzluklar, askerde tifüsün yayılmasına da neden oldu. Ancak bu önemli hastalık, pek yayılmadan önlenebildi.
SITMA İSE ÇOK YAYGINDI
Sivrisineklere karşı cibinlik kullanılmaya çalışılıyordu. Su birikintilerinin olduğu yerler, sivrisinek üretiyordu. Kimi kanallar açılarak, bu kirli sular kurutulmaya çalışıldı. Hatta hayvan gübresi yakılarak, bölgeden sivrisineklerin kaçması sağlanıyordu.
1915 yılının Ağustos ayından sonra askerde yeterli beslenememenin etkisiyle de kimi hastalıklar baş gösterdi.
Örneğin diş etlerinde çekilmeler tespit edildi. Yapılan incelemede bu hastalığın nedeninin, yeterince yeşil sebze ve meyve tüketilmemiş olmasından kaynaklandığı anlaşıldı.
Bu neden anlaşılınca askere yeşil yiyecek verilmesi için kimi önlemler alınsa da bu önlemlerde de pek başarılı olunamadı.
Çanakkale Savaşı günlerinde gıda ürünleri arasında et, sebze ve meyve sıkıntısı çekildiği görülmekteydi.
Askere verilen gıda genellikle bakliyat ağırlıklıydı. Erlere verilen gıdanın 3.000 kalorilik değerde olmasına çalışılmıştı.
Askerlere gıdanın sıcak yemek biçiminde verilmesi en önemli hedefti. Ancak savaş koşullarında sıcak yemek çıkarmak her zaman mümkün olmuyordu. Bunun için sürekli çalışacak mutfaklara gereksinim vardı.
Siperlerde görev yapan askerlerin doyurulması siper gerisinde görev yapanlara göre daha zordu. Yoğun çatışma zamanlarında; gerekli zamanda gerekli oranda erzakın siperlere kadar taşınması son derece güçtü. Her taburda bir tabur mutfağı vardı. Bu mutfaklarda sıcak yemek pişirilirken çıkan duman, düşman gemilerinin namlularını oraya çevirmesinde ve hedef haline gelmesine neden oluyordu. Bu yüzden mutfakların olabildiği kadar uzak noktalarda kurulmasına öncelik verilmişti. Mutfaklar uzak olduğunda da pişirilen yemekler cepheye gidene kadar soğumaktaydı. Taşıma anında yollarda dökülerek, ziyan da oluyordu. Mutfakta pişirilen yemekler bakır kovalara, tahta sandıklar içine konan gaz tenekeleriyle taşınmaktaydı. Kovalar ve tenekeler merkeplerin sırtında taşınıyordu. Levazım Dairesi adıyla bir birim, ordu için gerekli erzakı sağlamakla ve düzenli biçimde dağıtmakla görevliydi. Askerlere erzak, hayvanlara yiyecek sağlanması gerekliydi.
Bu amaçla Tekâlif-i Harbiye komisyonları kurulmuştu. Bu komisyonlar tarafından buğday, buğday unu, mısır unu, peksimet, fasulye, et, konserve ve kavurma, sebze, pirinç, yumurta, fasulye, bakla, bulgur, patates, peynir, tuz, şeker, çay, üzüm, kepek, çavdar, sardalye, hurma, sabun ve arpa gibi maddeler satın alma yoluyla sağlanmıştı.
Orduda yoğun oranda at ve taşıma hayvanları kullanıldığı için, onların saman ve yem gereksinimlerini sağlamak önemli bir görevdi. Erzak taşıma işinde hamal kolu, öküz kolu, eşek kolu, deve kolu gibi birimler oluşturuldu.
(SÜRECEK)