“Niye seni yenemiyorum, Tıfıl Muallim?” diye soruyor.

“Yenemezsin, rahat dur!” desem de aldırmıyor ve her gelişinde dalıyor bana. 58 kiloluk bedenimle 70 kiloluk Hasan’a direniyor, yenilmiyorum. Biraz oyun bilsem, sırtını yere getireceğim ama olmuyor. O da beni yenemeyişine bir anlam veremiyor.

“Çelimsiz görünüyorsun ama ne acı kuvvetin var” diyor.

Bir kezinde odada yine dalıyor bana. Yenilmemek için var gücümle direniyor ve karsı koyuyorum. Böyle güreşirken, odanın köşesinde yüklük yeri boşluğuna sokuyor, yıkıyorum Hasan’ı. Orada boş bir bisküvi kutusunda 20 civarında yumurtam var. Hasan kutunun üzerinde… “Eyvah,” diyorum. “Yumurtalar gitti.” Bakıyoruz. Gerçekten de sağlam yumurta kalmamış. Hepsi de ezilmiş, cılbır olmuş sanki. Hasan mahcup. Kırmızı olan yüzü bir kat daha kızarıyor.

“Önemli değil” diyorum. “Üzülme. Tam ezilmemişleri pişirir, kendimize güzel bir ziyafet çekeriz.”

“Sen bunlara dokunma” diyor. “Ben evden yağla bir tava getireyim.”

Fırlayıp gidiyor. O gelinceye kadar gazocağını yakıp çay suyu koyuyorum. Hasan az sonra bir tava ve yağla dönüyor. Çayı demledikten sonra tavadaki sadeyağı eritip, az kırılmış yumurtaları yağda pişiriyoruz. O gün, çay eşliğinde kendimize güzel bir ziyafet çektiğimizi anımsıyorum.

OKULUN SON HAFTASI

30 Nisan 1962, Pazartesi.

Okulca İbrahim Pınarı’na ikinci bir gezi daha gerçekleştiriyoruz. Bahar tüm görkemi, tüm güzelliğiyle egemen doğaya… İnsana yaşama sevinci, coşku ve mutluluk veriyor. İnsanlar dışarıda bağında, tarlasında. Havalar iyiden iyiye ısınmış; yazı yaban insanı konuk alacak kadar rahat, aydınlık ve güzel.

O gün ikindiye değin coşkulu bir curcuna içinde oynayıp eğleniyorlar çocuklar. Benimse gündüzleri hiç eve giresim gelmiyor.

OKULUN SON GÜNLERİ

4 Mayıs 1962, Cuma. 

Öğleden sonra ders bitiminde öğrencilerin karnelerini dağıtıyoruz. Köy okulları da böylece yaz dinlencesine resmen girmiş oluyor. Başarısız olup sınıfta bırakmak zorunda kaldığım birkaç öğrenci için üzüldüğümü belirtmeliyim.

Beşinci sınıfların sınavlarını da 7-8 Mayıs, (pazartesi-salı) günleri yaparak sonlandırıyoruz. Ben de Büyük Polatlı Köyü İlkokulu’nda Tıfıl Muallimi olarak, birinci eğitim öğretim yılımı tamamlamıştım. Bu arada eşyalarımı derleyip toparlıyorum. Onlar, dört aylık yaz dinlencesi süresince burada kalacaklar. Ne de olsa, Eylülden itibaren yeniden görev başında olacağız. 

Fikri öğretmende de iki yıllık yedek subay öğretmenlik süresini tamamladığı için ayrılıp gidiyordu.

YAZ TATİLİNE GİRİYORUZ.

9 Mayıs 1962, Çarşamba günü sabahı Alembeylili İlyas’ın kamyonuyla Sungurlu’ya inerek, oradan Çorum’a, Çorum’dan da köyüme, Çıkrık’a ulaşıyorum.

Sözde yaz tatiline girmiş oluyoruz. Adı yaz tatili. Kimler için? Bizler için değil elbet. Kırsal kesim insanı için yaz mevsimi tatil değil; yoğun iş mevsimi, çalışma zamanıdır. İlkyazdan songüze değin dur durak vermeden çalışma vardır köylerde. Doğal olarak bizleri de bir yığın iş beklemektedir

Bahçe işlerine bağlardan önce başlanmıştır. Bahçeler bellenerek, sebze ekim ve dikimine başlanır.

Mayıs ayı aynı zamanda bağların bellenme zamanıdır. Belirlenen bir gün için bağ belleyici (ırgat) tembihlenir. Çoğu zaman belirlenen güne istenen sayıda ırgat bulunamaz. Çünkü bizden önce bir başkası tembihlemiş olabilir “Filanca kişiye söz verdim” diyebilir. Çünkü herkesin bağı bellenecektir. Bir bağı sabahtan akşama kadar kaç kişinin bellediği önceki yılların deneyimlerinden bellidir. Ona göre ırgat sayısı belirlenir. Söz gelimi, bizim Alipaşa bağa “on adamlık” denirdi. Yani sabahtan akşama kadar on kişi belleyip bitirebilir. Kişinin yalnız başına çalışarak, bağlarını bellemesi günler, haftalar sürebilir. Bu da başka işlerinin aksamasına neden olur. Gerçi bireysel olarak çalışanlar da vardır, ama bunlar pek azdır. Kimisi de kendisine yakın bulduğu kişilerle anlaşarak dönüşümlü olarak çalışır ve bağlarını bellerler.

Kimi  zaman da bağ bellenirken hava bulanır, ardından gök gürler, şimşek çakar ve sıkı bir yağmur tutturur. Elbette, bağ belleme işi de yarım kalır, bunun için de bir başka güne yeniden ırgat bulmak gerekirdi.

Hazirandan itibaren de ekinler sararmaya başlar. Temmuz ağustos ayında işler daha da yoğunlaşır. Olgunlaşan meyveler ve sebzeler zaman zaman toplanıp evlere taşınır. Gereksinim fazlası eşek sırtlarında sandık, sepet, hey ve heybelere doldurularak yaban köylerde ve kasaba pazarlarında satılır.

Yine bu aylarda orak harman işleri çıkar, koca yaz ve güz mevsimi bu ve buna benzer işlerle sürer gider.

(BİTTİ)