Hamas’ın başlattığı Aksa Tufanı saldırıları İsrail ve dünya basınının gündeminde birinci sıralarda yer alıyor. Taraflar çatışmayı sürdürürken gazeteler, televizyonlar bölgenin geleceğine ve savaşın seyrine ilişkin analizler, yorumlar yapıyorlar. Savaş son derece karmaşık, birbirinden farklı komplo teorileri de dolaşıyor ortalıkta.

İsrail’e destek amaçlı ABD’nin yola çıkardığı savaş gemileri dikkate alınırsa, savaşın hemen sönümlenecek bir olay gibi olmayacağı gözüküyor. Bu savaş nereye evrilir, şimdiden kestirmek güç.

Savaş zorunlu ve kaçınılmaz, haklı ve adil olduğunda bir insan hakkı olarak gündeme gelmelidir.

Atatürk’ün veciz sözüdür; “Milletin hayatı tehlikeye girmedikçe harp bir cinayettir.”

Dünya tarihine baktığımızda çoğu savaşların haklı ve adil olmadığını görüyoruz. Neden ve sonuçlarına bakarsak çoğu savaşlar böyledir. Örneğin bizim Kurtuluş Savaşımız haklı ve bir kutsal savaştır. Örneğin Birinci Dünya Savaşı, paylaşım savaşı olarak tarihe geçti. Emperyalizmin paylaşım hırsı 35 milyon insanın ölümüne neden olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan Sevr Antlaşması bizim Kurtuluş Savaşımızın mihenk taşını oluşturur. Verdiğimiz haklı savaşla Sevr Haritası yırtılmış, Lozan antlaşması ile ülkenin tapusu alınmıştır. Bağımsız ve laik cumhuriyet kurularak ezilen uluslara yeni ve örnek bir model oluşturmuştur.

İkinci Dünya savaşı (1939-1945) sürecinde 50 milyon insan ölmüştür. Avrupa’da taş üstünde taş kalmamıştır.

Olayı Ortadoğu açısından değerlendirirsek, emperyalizmin bu bölgeye dönük ilgisi hiç bitmemiştir. Bu bölgenin petrol zenginliği ve doğal kaynakları daima iştah kabartmıştır. Amerika’nın iki aşamalı Irak saldırısı, “Saddam’ı devirip Irak’a özgürlük getirmek ve kitle imha silahlarını yok etmek” gibi yalana sarılarak başlamıştır. Sonuçta Irak’ı parçalamış ve bir milyon Iraklının ölümüne sebep olmuştur. Şimdi de Suriye’yi parçalamaktadır. El Kaide’sinden, IŞİD, El Nusra gibi tüm terör örgütlerinin bu bölgede yeşermesine sebep olmuştur.

Dikkat edersek Çanakkale Savaşı’nın üzerinden yüz yılı aşkın zaman geçti. Savaşın yıldönümlerinde uzak diyarlardan ülkemize gelen İngilizler, Yeni Zelandalılar, Avusturyalılar haksız istilanın utancını yaşadıklarını söylerler. Barış ve dostluk mesajları verirler. Barışın erdemlerinden bahsederler.

Bunlar elbet iyi güzel de madem ki Çanakkale Savaşından utanıp uslandıysak, başta Irak ve Ortadoğu’daki diğer savaşları neden destekliyor, savaşa karşı etkin önlemler almıyorlar. Uzaklardan gelen seslere bakarsak yine savaş tam tamları çalıyor. Yine savaş tanrıları(!) yeni kurbanlar istiyor.

Biz savaşların en acısını ve haklısını yaşamış ülke olarak, savaşın bir yıkım olduğunu, nasıl bir acı olduğunu sadece Çanakkale Savaşında öksüz kalan 250 bin evladımızın acısından biliriz. Onun için “Savaş bir cinayettir… Savaşlar yıkımdır.”

Savaşa karşı barışı savunmak ahlak ve erdem işidir. Barışı gerçekleştirmek dürüstlüğü ve cesareti gerektirir.

İsrail ve Filistin çatışması küresel bir kanlı çatışmanın habercisi gibi duruyor. Çatışmanın tarafları ise ABD, İsrail, AB ve Azerbaycan ile Rusya, İran, Suriye, Hamas ve Hizbullah gibi gözüküyor. Bu savaşta masum Filistin halkı dışında haklı görebileceğimiz bir taraf yoktur.

Görünen gerçek Emperyalizmin insanlığa yine, acı, gözyaşı, ölüm ve yokluktan gayri verebileceği hiçbir şeyinin olmadığıdır. Tez zamanda durdurulmasını diliyoruz. Yoksa tüm dünyayı sarmalına alabilecek bir tehlike gibi duruyor. Bize de fazla uzak değil.

Kapitalizm her zamanki gibi bunalımlarını yeni bir savaşla aşmak istiyor. Savaşa karşı olmak kapitalizme de karşı olmaktır. Barışın erdemlerini her fırsatta söylemektir. Zira ülkemizin de insanlığın da tek çıkarı savaşa karşı olmaktır. Barışın egemen olduğu günlere uyanmak dileğiyle.