ŞEKİLCİLİK, ÖZÜMÜZÜ GİZLEYEN SAHTE BİR PERDE GİBİDİR

İnsanın bir dış görünüşü vardır, bir de derüni yani iç dünyasıdır. Genellikle insanın duyguları şekline, görünümüne yansır. Ama bazen de şekilcilik, ikiyüzlülüğü besler, kişiyi takiyye denilen aslı başka, görünüşte başka yapar ki buna bazen riyakarlık-ikiyüzlülük, bazen de münafıklık (içi başka, dışı başka olmak) denir. İşte tehlikeli olan, yasak olan, haram olan, manevi suç, günah olan budur. Onun içindir ki Mevlana hazretleri güzel insan, adam gibi adamı tarif ederken; “Ya olduğun gibi görün, veya göründüğün gibi ol. İki yüzlü olma”, “Nice insanlar gördüm üzerlerinde elbiseleri yok, nice giysiler gördüm içinde insan yok” sözleri ile insanları gerçek davranış şekli olan samimi davranmaya, içi-dışı bir hareket etmeye davet etmiştir.

Başka bir söz daha vardır; “İnsan kendisine yakışanı yapmalı” denir. Yani, alim, bilgin, duayen, önder, zengin, asaletli, vakarlı, onurlu görünümlü insanlar konumlarının gerektiği gibi hareket etmelidir. Yani diğer insanların kendilerinden beklentileri gibi davranmalıdırlar. Aksi halde kendilerinde kişilik kaybı, diğer insanlar nazarında “umulduğu gibi değil, sanıldığı gibi değil, kalıbının adamı değil, Allah’ın adamı sanıyorsun hiç oralı değil” gibi halkın belki doğru, belki de yanlış yorumlarına muhatap olurlar.

İş bununla da kalmaz. Eğer bir grubu, bir zümreyi, bir bölüğü temsil ediyorlarsa bu husustaki temsil özelliğini de yitirip mensup oldukları sınıfın yerilmesine sebep olabilirler.

Örneğin; terörün İslam ile özdeşleştirilmesi, bazı teröristlerin sözde İslam adına cihat ettiklerini savunmları gibi... Halbuki terörün İslam’la hiçbir alakası olamaz. “İslam’da bir kişiyi haksız yere ölüren, bütün insanlığı öldürmüş, bir insanı ölümden kurtaran bütün insanlığı kurtarmış gibidir” (Maide suresi, 32. ayet) Böyle derken, İslam’da terör var demek şiddetli bir iftiradır. Peki, İslami terör denmesinin nedeni nedir? Sözde İslamcı yahut müslümanların dünya menfaatleri için İslam’ı bu kötülüğe alet etmeleridir. Onun için İslam tüm yaşantımızda fert, aile, toplum ve toplumlararası ilişkilerdeki söz ve davranışlarımızda ihlas ve samimiyet ister. Onun için İslam’da şekilciliğin, gösterişin yeri yoktur.

Ancak, şekilcilikle, güzel giyinmeyi, nezaketi, temizlik, zerafeti, incelik, hassasiyeti yerine göre resmi ve ciddi görünümlü olmayı şekilcilikle karıştırmamak gerekir.

Şimdi anlatacağım olay; görünüşe aldanmamayı öğütlemektedir. Bu olay Bursalı İsmail Hakkı hazretlerinin tercümesi yapılmış olan Ruhulbeyan tefsirinde de mevcuttur. Ayrıca, Ruhulbeyan tefsirinden seçme olaylar isimli eserlerde de vardır.

Olay, anlatıldığına göre; Hz. Davut ve Hz. Süleyman baba oğul ikisi de hem kral hem de peygamberdirler. Kur’an’da Nemil Suresi (sh.376-384-93 ayettir) Hz. Süleyman ve Davut’tan öz eder. Ayrıca Kur’an’ın diğer surelerinde de isimleri geçer. Ayrıca Hz. Davut’a Zebur adında bir de kitap verilmiştir. Yahudiliğin ana kaynağıdır. Tabiki bugün eldeki Zebur, gerçek Zebur değildir. Tahrif edilmiş şeklidir. Eldekiler halef selef olan baba-oğul M.9. yy.da yaşamışlardır. Hz. davut 70, Hz. Süleyman 53 sene yaşamışlardır. Ömürleri tamamen peygamberlik ve krallıkla geçmiştir.

Yüce Allah Kur’an’da Nemil Suresinde bildirdiğine göre; (Nemil 15-16-17. ayetler) mucize olarak Hz. Süleyman’ı kuşların dilini, hayvanatın lisanlarını anlama özelliği vermiştir. Hz. Süleyman babası Davut ölünce hem peygamber, hem de kral olarak tahta geçer. Tevrat’ta ve Zebur’da Davut’un ad Davit, Deyvit, Süleyman’ın adı da Saloman geçer. Hz. Süleyman dünya meselelerini hem insanlar ve hem de cinlerden, cinlerin bilginlerinden olanlarla divan kurarak istişare eder. Ona göre hüküm verilirdi.

Hz. Süleyman bir gün sarayın balkonunda otururken, bir kanadı kırık zar zor uçabilen bir kuş canını balkona Hz. Süleyman’ın ayaklarının dibine atıyor. Hz. Süleyman hayvanatın, haşeratın ve cinlerin dillerini biliyor ve onlara da hükümdar oluyor. Onların da haklarını adaletle gözetmekle görevli olduğundan kuşu eline alıyor. Kuşun durumu ile ilgileniyor. Kuş Hz. Süleyman’a bir kanadının kırık olduğunu, kıran kimseden de şikayetçi olduğunu arzediyor. Hz. Süleyman cinlerin hakimi, onlara emrediyor ve bu kuşun kanadın ıkıran kişiyi bulup saraya getiriyorlar. Hz. Süleyman divanını toplar, kuşun davası başlar. Hz. Süleyman ve divan üyeleri kuşun şikayetini dinlerler. Özet olarak “çeşmeden su içerken bir taş attı ve benim kanadımı kırdı. Sebepsiz bunu bana yaptı. Kısas istiyorum”, dedi. Hz. Süleyman suçluya dönerek, “bu kuş senin hakkında şikayetçi, bunun kanadını niçin kırdın. Bu suçlamaya karşı savunmanı yap” der.

(SÜRECEK)