Ulu Allah’ın şu uçsuz bucaksız kainatta yarattığı varlıkların en üstünü insandır. Onun için insan onuru kutsaldır. Çünkü yüce Allah cc. hazretleri “Biz insanı –bütünüyle- ruhsal ve bedensel olarak en güzel bir surette yarattık” Tin suresi 5. ayet.

“Biz azimüşşan insanoğlunu bütün yaratılmışlardan üstün kıldık” İsra 70

Yine “Biz kainatta ne varsa hepsini sizin için yarattık” Bakara 29

Demek ki yaratılanların hepsi insanın mutluluğu içindir. Zaten bir hadisi kutside de ulu Allah cc hz. Bütün kainatı sizler için sizi de kendim için yarattım. Ayette ise “Ben cinleri ve insanları ancak beni bilsinler iman etsinler, bana ibadet etsinler diye yarattım. Ben sizden rızık istemiyorum. Sizi rızıklandıran benim. Güç ve kuvvet sahibi ben azimüşşanım” (Zariyat suresi 56-57-58) Ve yine insanın yaratılışı ile ilgili olarak “Ey insanlar biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Sizi milletlere kabilelere ayırdık. Birbirinizle tanışasınız, bilişesiniz, birbirinizle yardımlaşınız diye farklı yarattık. Allah katında sizin hayırlınız Allah’tan en çok korkanınızdır. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır. (Hücurat 3. ayet)

Tebareke suresinin birinci ayetinde ise, Allah sizleri ölümlü kıldı. Hanginizin bu dünyada daha güzel işler yaptığınızı sizlere göstermek ve bildirmek için ölümü ve dirimi yarattı. Çünkü o aziz, en üstün ve (gafur) çok bağışlayandır” buyurmaktadır.

*

Bu ayetler ve benzerleri ve R.SAV.in buyrukları ile insanın en yüce varlık oldukları belgelenmektedir. Zaten akıl-mantık bakımından da bu böyledir. Kur’an’ın birçok yerinde insanlar için “Ey akıl sahipleri, ey fikir sahipleri düşünmez misiniz, akıl etmez misiniz” gibi ifadelerle ulu Allah insanları uyarmaktadır.

İnsanoğlu böylesine yüce, kutsal bir varlık olduğuna göre insanın değerinin açılımı nedir? Yani insana doğuştan sırf insan olmasından dolayı kalıtımsal doğuştan gelen insana verilen haklar nelerdir ve yüce Allah’ın insan ihsan ettiği bu hakları insanlar birbirlerine verebiliyor mu? Yoksa canavarlar gibi bu hakları gasp edip birbirlerini mi kırıyorlar. Akıl sahibi olan, izan sahibi her insan asrımızdaki insan hakları ihlallerine harp-darp-mülteciler-aç ve susuzluktan ölenler, savaşlarda can verenlere bakarak bu sorunun cevabını bulabilirler. Maalesef insanoğlu meleklerden üstün yaratıldıkları halde dünyanın süfli menfaatleri yüzünden bu insanları Allah’ın tabiri ile esfelissafiline, şeytanların şeytanı olup cehennemin dibine indirmektedir. İnsan kendi eli ile kendisini helak etmektedir.

*

İnsanoğlu için bu tespiti yaptıktan sonra, nedir insan hak ve hürriyetlerini bir hatırlayalım. Yukarıda anlatıldığı gibi insan hak ve hürriyetleri insanların hemcinslerine verdikleri bir hak değil, insanın insan olması nedeni ile doğuştan sahip olduğu ulu Allah’ın kullarına meccanen ihsan ettiği haklardır. Bu hakların güvencesi ulu Allah, ihlalinden sorumlu olanlar da insanların kendileridir.

Günümüzün ifadesi ile çağdaş demokratik hak ve hürriyetlerin sosyal hukuk devletinin anayasalarında yer alan tüm özgürlükleri içeren cinsiyet kadın-erkek-çocuk-ırk-renk-dil-din-mezhep-meşrep-sınıf-siyasi ve ekonomik farklılıkları ortadan kaldıran ilahi ve insani olmaktan kaynaklanan haklardır. Bu hakların en başında şüphesiz ki yaşam hakkı gelir. Her doğan canlı yaşama hakkına sahiptir. Hiç kimse kimsenin fert, aile, toplum ve toplumlar olarak kimsenin kimselerin hakız yere canına, malına, namusuna, şeref ve izzetine dokunamaz. Maddi olarak anayasaların, ilahi olarak can güvenliği Allah’ın güvencesindedir.

Kur’an-ı Kerim’de; “Kim haksız yere bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de bir canı ölümden kurtarmışsa bütün insanların canını kurtarmış gibidir” Maide 32. ayet. Kim haksız yere bir cana kıyarsa, cehennemden en son çıkar. İmanı varsa. Nisa suresi 93. ayet. Fiziki maddi kanunlarda; insan hakları evrensel beyannamesinde, Avrupa insan hakları sözleşmesinde, demokratik hak ve hürriyetleri benimsemiş bütün modern devlet anayasalarında yaşam hakkı en başta yer almıştır. İnsan haklarının en başlarında gelenlerden birisi de, insanların yaşam haklarına sahip olmaları yeterli değildir. İnsanların mutluluğunu amaçlayan insan onuruna yaraşır, sosyal ve ekonomik özgürlüğünün sağlanmasıdır. İnsanın eğitimi ekonomik bağımsızlığı, iş imkanlarının sağlanması gibi içeriği kapsayan haklardır. Bunlar sosyal hukuk devletinin bir gereğidir. Bütün uluslar devlet, millet el ele vererek toplumsal ve uluslararası mutluluğun sağlanması, dünya huzurunun temini buna bağlıdır. Ne yazık ki dünya milletleri özellikle de müslüman devletleri henüz bunu sağlayamamışlardır.

Onun için söz yeterli değildir. Hiçbir sorun çözülmez, sadece okumakla yazmakla. Başarıya varılır alın teri emekle. Eller neler keşfetti daha neler bulacak, bizler hala meşgulüz birbirimizi yemekle.

NETİCE:

İnsan hak ve hürriyetlerinin tahakkuku için hak ve adalete dayalı hakça bir düzenin tesisi şarttır. Bu da insanların, Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri, insanlardan esirgemeden haksızlığa düşmeden, adalet ölçüleri, ahlak kuralları doğrultusunda kullanmakla olur.

Yunus Emre, büyük insan ne diyor:

Elif okuduk ötürü

Pazar kurduk götürü

Yaratılanı sevelim

Yaratandan ötürü.

Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım. Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.

SÜRECEK