“Sizler her sıkıntıyı kötülük, her iyiliği de faydalı görürsünüz. Halbuki; sizin şer sandıklarınız da bir hayır, hayır zannettikleriniz de bir şer olabilir.” (Bakara, 216. Ayet)
“Her zorluğun sonunda bir kolaylık vardır. Dünyada hiçbir şey ebedi-devamlı değildir. Safa da, cefa da sınırlıdır.” (İnşirah suresi, 5-6. ayet)
*
Yüce Allah buyurur ki; “(Ey müminler) Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Hakkınızda kötü-şer zannettiğiniz şeyler iszin için hayırlı olabilir. Faydalı zannettiğiniz işlerin sonu da sizin için şer olabilir. İşin gerçeğini ulu Allah cc hazretleri bilir, sizler bilemezsiniz.” (Bakara, 216. Ayet)
Onun için kötülüklere metanetle sabırla katlanmak ve ondan kurtulmak için çalışmalısınız. Ortaya çıkan sıkıntılarda, kötülüklerde, hastalık ve zararlardan sonra mutlaka bir iyiliğin var olduğunu bilmeliyiz.
Yüce Allah, İnşirah Suresinde (5.-6. ayetlerde) “Elbette her zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Yokuşu zorlayarak çıkan insan tepede rahatlar ve ferahlar. Vatan için ölmeyi göze alamayanların o vatanda yaşama hakları yoktur.
Yeni kurulan İslam devletinin ilk savaşı nedeni ile harpten çekinen müslümanların çekincelerini gidermek için nazıl olmuştur. Bedir zaferinden sonra ilk İslam devleti çevrede tanınmaya başlamıştır. Elbetteki savaş iyi değildir. En kötü barış en hafif savaştan daha iyidir. Ancak savaş bazen kaçınılmaz olur ki, o zaman ya ölüm, ya kalım denir. Bu yüce Türk milletinin İstiklal Savaşı Çanakkale ve daha niceleri hep müdafaa amaçlıdır, savunmadır.
Hz. R.A. hazretlerinin beyanı ile R.SAV.in büyük savaşları ile beraber 84 irili ufaklı savaşa katıldım. Bunların hepsi korunma ve savunma amaçlıdır. Bu savaşların hiçbirisinde düşman bana kılıcını kaldırmadan hamlesini yapmadan ben ona hücum etmedim.
R.SAV.in tüm savaşlarında öldürülen düşman askerlerinin sayısı 400-500 kadardır. Şehitleri ise 250-300 arasıdır. Bu demektir ki müslümanlar asla savaş istemezler. Demek ki insanlar, hayırın nerede olduğunu tam bilemezler.
Haklarında şer, kötülük gibi görünen felaketlerin içinde çok büyük iyiliklerin olduğu tecrübe yaşanan olaylarla belgelidir. Felaketler karşısında bu gerçeği hiç unutmamak gerekir.
Mevlana hazretleri, her kötülüğün ardında bir iyiliğin olduğunu şu örneklerle anlatıyor:
Gece yarısı yolculuktan gelirken mahallede bir binanın yandığını gördünüz. İçeriden çığlıklar geliyor. İçeriye girmek için kapıyı veya pencereyi kırmanız gerek. Elbetteki bunlar zarar ama içeride canın, malın yanması herşeyden önemli. Hemen kapıyı pencereyi kırıp içerideki canları kurtarırsın. İtfaiye yangını söndürürken eşyalara, komşulara, binaya zarar verebilir. Eğer bunu yapmazlarsa bu sefer can ve mal tamamen yanıp kül olacak. O zaman çok zararı önlemek için az zarara katlanmak şarttır. Bütün felaketlerin hepsi böyledir.
Hz. Mevlana, Mesnevi’sinde şu çarpıcı örneği de veriyor;
Bir süvari atına binmiş giderken, bir elma ağacının dibinde derin uykuya dalmış bir adam gördü. Bir kara yılan da uyumakta olan kişinin ağzına girmekte olduğunu farketti. Sürdü atını amma yetişemedi. Yılan uyuyan adamın ağzına kaçtı. Gürültüden adam uyandı. Süvari adama ağzına yılan kaçtı dese durumun daha kötü olacağını düşünerek adamı kusturmaya çalıştı ve adamı darbediyor ve kusturuyordu. Adam neye uğradığını bilemedi. Neticede elma ağaçlrının dallarından düşen ve çürümüş elmaları adama zorla yedirdi ve adamı kusturdu. Adamın midesi bulanmaya başladı. Nihayet adam şiddetli bir şekilde kusmaya başladı. O sırada yediği çürük elmalarla beraber yılanı da kutu ve yılanı dışarı çıkardı.
Neticede; süvarinin adama niçin kusturduğunu ve zorla neden çürümüş elmaları zorla yedirdiğinin sebebi anlaşıldı. Uyuyan adam zorla kusturuldu ve zorla çürük elmaları dayak yeme pahasına yemenin acısını çekti ise de yılanın sebep olacağı ölümden kurtuldu.
Müzmin hastalar zehir gibi acı şurupları, hapları, iğnelerin acısına dayanmasalardı şifa bulabilirler miydi? Doluyu görünce kara fırtınaya razı olmak yeğdir.
Hiç iğne vurulmamış bir çocuğun iğne yaptırmamak için nasıl çırpınıp feryat ettiğini görmüş ve duymuşsunuzdur. Özellikle zatürre iğneleri, kanser kemoterapileri seansları insana nasıl acı verir, ama sonunda şifa bulur, o acı ilaçlarda gizlidir.
Ameliyatlar, acıklı trafik kazaları vs hepsi çok acıdır. Ama onların ilaçlarının sonunda sefa vardır. Demek ki her acının sonu mutlaka tatlı, her zorluğun içinde bir kolaylık gizlidir.
*
Bir seneye yakındır tüm insanların baş belası korkunç Pandemi olayı, Aşık’ı maşuktan, kişiyi eşinden, işçiyi, çiftçiyi, esnafı, patronu işinden eden ve dünyada 1 milyon 700 binin üzerinde can alan bu salgının içinde de sonunda da bir ferahlık vardır. 3 milyon kere büyütülerek görülebilen ve dünya devlerini dize getiren, ne malın, ne mülkün, ne makamın ve mevkinin, ne atomun ve ne de nükleer silahların tesir etmediği, adına virüs denen CORONA ölüme elini değdirmez, torununu öptürmez, görünmeyen elinde öldürücü silahla karşında duran cani gibi bizleri gözleyen, mini mini minnacık canavar bugün insanlığın huzurunu kaçırmış, dünyanın düzenini alt-üst etmiştir. İnsanlık bu korkunç olayın maddi ve manevi sebeplerini ve sonuçlarını mutlaak düşünmelidir ve buna göre adil, barışçı, bölüşümcü, paylaşımcı, insancıl bir döneme girmelidir. Aksi halde belki 500 senede bir zuhreden bu korkunç olayın daha çok sıklıkla tekrarlanmamasını kimse garanti edemez. Sebep ortadan kaldırılmadan sonuç elde edilemez.
*
Demek ki, kötülükler, sıkıntılar, felaketler de, iyilikler, mutluluklar, sefalar ve tatlılıklar kadar önemlidir. Bütün mesele felaketler karşısında alınacak tedbirler, tavırlar, olumlu hareketlere bağlıdır. Mutlaka ateş düştüğü yeri yakar. Sel bendini yıkar. Kurşun geçer ama deler de geçer. Yani yağmur yağar bereket, yağmur sel olur felaket getirir.
Bir de bu felaketlerin manevi boyutu vardır. Sabır, metanet, anlayış, saygı, sevgi, yardımlaşma vs gibi insani erdemleri canlandırır. Sosyalleşmeyi, insanların empati sempatisini çoğaltır. İnsanları düşünmeye, diğerlerini anlamaya sevkeder. İnsanı maddi ve manevi kirleten günah ve masiyetlerden uzaklaştırır. İsyan etmeyen metanetle, sabırla, sefa ve afiyet dileyen insanları günahlardan temizler.
R.SAV. efendimiz hastalıktan ızdırap çeken, felaketler karşısında tedbirli olarak rabbine sığınan müminlerin sonbaharda sararan ağaç yapraklarının döküldüğü gibi günahları dökülür. Mümin çektiği ızdırap ve sıkıntı nedeni ile anasından doğmuş gibi saf ve temiz olur. Yani hastalıklar, felaketler, sıkıntılar insanın kirlenmiş düşüncelerini, ruhumuzu, ahlakımızı, istikametimizi temizler, buyurmuştur.