TOKAT’IN BALLICA MAĞARASI
Atatürkçü Düşünce Derneği Çorum Şubesinin düzenlediği sosyal, kültürel ve sanatsal etkinlikler içinde toplu geziler de yer almıştı. Bu nedenle, Tokat’ın Ballıca Mağarası’na bir gezi planlanmış; 1 Haziran 1997 günü de gerçekleştirilmişti.
Bu yazımda da düşsel de olsa siz okurlarımı Ballıca Mağarasına götürmek istiyorum.
Belirlenen günün sabahında bir otobüsle yola çıktık. Bir kısım arkadaşlar da özel araçlarıyla katılmışlardı bu geziye.
O gün hava pusluydu.
Yolculuğumuz neşeli bir ortamda güzel söyleşilerle başladı. Söyleşiler beraberinde toplu halde söylenilen şarkıları ve türküleri getirdi.
Mecitözü üzerinden geçip, Amasya-Tokat yol ayrımına ulaştık. Sonra, Yeşilırmak’ı izleyen Tokat-Turhal karayolunda gittik bir süre.
Yeşilin her tonuyla bezenmişti doğa. Doğu Karadeniz kıyılarını aratmayacak bir yeşil doku egemendi yolun iki yanında uzanan araziye. Tepeler tepeleri, ovalar ovaları izliyordu. Baharın yazla buluştuğu en görkemli dönemiydi.
Gazete okuyan bir arkadaşımıza:
“Gazete her zaman okunabilir ama şu doğal güzellik her zaman bulunamaz. Gözlerini bu güzellikten neden yoksun bırakıyorsun?” ‘Al gözüm seyreyle!..’ diyoruz.
Ardından, arabanın kasetçalarından kıvrak bir müziğe el çırparak tempo tutuyor, coşkulanıyoruz.
Yolculuğumuz neşe içinde sürüyor.
Çevrenin görünümü olağanüstü bir güzellikteydi. Yeşilin her tonuyla yıkanıp arınıyor gönüllerimiz.
Tokat-Turhal karayolunun 23. kilometresinde iki tabelalı bir yol ayrımı. Biri Pazar ilçesini, diğeri Ballıca Mağarası’nı gösteriyor. Ballıca Mağara’sı Pazar ilçesinin sınırları içinde kalıyor.
Sapıyoruz bu yola.
3 kilometre sonra Yeşilırmak’a ulaşan yolumuzun üzerinde tarihi bir köprü… Anadolu Selçukluları’ndan kalmaymış. Köprünün yakınında da yüzyıllar boyunca nice yolcuyu konaklatmış tarihi bir taş yapı: ‘Mahperi Kervansarayı’. Kim bilir nelere tanık olmuş. Dili olsa da anlatsa bizlere, diyoruz. Tüm görkemiyle zamana direniyor hala.
Pazar ilçesi 12. yüzyıldan bu yana Anadolu’dan Karadeniz’e geçen kervanların konaklama ve dinlenme merkeziymiş. Burada tarihle doğa, geçmişle bugün iç içe. Ballıca Mağarası ise, Pazar ilçesinin önemini günümüzde de gündemde tutmaya aday görünüyor.
Pazar ilçesini geçip, İnderesi’ni izleyerek, döne kıvrıla tırmanıyor arabamız dağ yolunu. Gittikçe yükseliyoruz. Ova aşağılarda, güneyde kalıyor. Yemyeşil bir bitki örtüsüyle kaplı dağın yamaçları ve İndere’si.
Sonunda, Ballıca Mağarası’nın önündeki düzleştirilmiş park alanında duruyor arabamız. İniyoruz. Bizden önce gelenlerin özel araçları ve otobüsleri var park alanında.
Hava bulutlu. Üşütücü bir serinlik var. Hafiften de bir yağmur çiseliyor. Kuşbakışı seyrediyoruz aşağıları. Bol oksijenli dağ havasını özlemle çekiyoruz ciğerlerimize. Kimse gizlemiyor doğaya olan hayranlığını. Kentte beton yığınları arasında egzoz ve kömür dumanı soluyarak, gürültü içinde yaşamaktan öylesine bunalmışız ki, ilaç gibi geliyor bu görkemli görünüm. Beynimize ve yüreklerimize nakışlıyoruz bu güzellikleri.
Bir şiirimden dizeler mırıldanıyorum:
“Ne çevre kirliliği,
Ne kentin gürültüsü;
Cenneti aratmıyor,
Burda bitki örtüsü.
Her parçası bir tablo,
Olacak kadar güzel.
Buraları bir ömür,
Kalacak kadar güzel!”
“Şairliğin tuttu yine,” diyor bir bayan arkadaşım.
Bakıp gülümsüyorum.
“Bu güzellik herkesi şair yapar,“ diyorum.
Beton merdivenlerden yukarı tırmanıyoruz. Mağaranın önündeki dinlenme tesisi bizden önce gelmiş olanlarla neredeyse dolmuş. Onlar, mağara gezisi için sıralarını bekliyorlar. Kalan boş masaları da bizler paylaşıyor, çevrelenip oturuyoruz.
Saate bakıyorum: 10.30 olmuş.
Yedimizdeki yiyecekler, tesiste yapılan çökelekli yanıçlarla sıcak çaylar eşliğinde güzel bir kahvaltı yapıyor, mağara gezisi için sıramızı bekliyoruz.
Mağaraya bir rehber önderliğinde grupça giriliyor. Çıkan bir gruptan sonra sıra bizim.
Sonunda çıkıyorlar. Sıra bizde…
Kuzeybatıya bakan mağara ağzından içeriye, beton basamaklarla iniyoruz. Mağara aydınlatılmış doğal olarak. Bu giriş galerisi daha önceden biliniyormuş. Nice kaçakçı ve eşkıyaya mekan olmuş yüzlerce yıl.
Rehberimiz bilgiler veriyor. Mağaranın bu ilk bölümünün bile görkemli, büyüleyici bir güzelliği var. Sarkıt ve dikitlerin çoğu bozulmuş, kırılmış burada.
(SÜRECEK)