HAK SÖZÜ YERİNDE VE ZAMANINDA
SÖYLEYEBİLEN YÜREKLİ ALİMLER

“Bu görevi yapanlar bulunduğu müddetçe hiçbir hakan yolunu şaşırtmaz. Unutmayın ulu Hakan, alimler, fazıllar, mürşitler birer ayna gibidirler. Ayna yüzündeki karayı gösterdi diye, ayna kırılır mı? Aynayı kırsan yüzünün karası gider mi? Halbuki aynaya teşekkür etmelisin, seni kusurdan kurtarıyor. Ayna olmasa yüzünün karasını nasıl göreceksin? Unutmayınız ki, insanın yüzündeki kara bir kap su ile giderilir. Kalp karalığı öyle mi? Basiretli olmak gerekir” deyince Yıldırım Han gözyaşlarını tutamıyor. Emir Sultan hazretleri daima ona ışık oluyor.
Ey hak yolcusu, bu yazıdan ibret al. Bu gibi asıl kanaat önderleri, dini duayenler gerçekleri ayrımsız herkese, siyasetçiye, kıyasetçiye, zengine, makam mevki sahibine iyi niyetle ikaz için söyleyebilenler olduğu müddetçe yöneticiler adil, halim olurlar. O zaman toplum huzur bulur. Yöneticiler rahat ederler. İşler ehlinin elinde olur. Hak yerini bulur.
Ulu Hakan Yıldırım Han, irşat olmuş, kızını Emir Sultan hazretlerine vermiş, ona bağlanmış ama ne yazık ki Timurleng’in gazabına uğramış. Aslında kendi gururunun esiri olmuş. İki koç gibi çarpışmışlar. Ama pusuda bekleyen kurda (Avrupalı düşmanlara) yem olmuşlar. Hülagû da büyük bir Türk hakanı iken binlerce masumun kanını dökmüş. Bağdat’ı yakmış yıkmış. Yüzbinlerce ilmi eseri Dicle’ye attırmış. İlmi yok etmiştir. Bu acıklı sonuçları gördükleri halde krallarını uyarmayan danışmanı makamındaki bilge kişiler, kişisel ihtiraslarına kurban olmuşlar. Haset ve fesatları onları kasıp kavurmuştur. Ne mutlu hak sözü yerinde ve zamanında söyleyebilen yürekli alimlere. Ne mutlu bu sözlerden ibret alanlara. Hayatını dürüstlük üzerine kurup mutlu olanlara.
YÜREKLİ ALİM, BÜYÜK İNSAN İMAM-I AZAM’DAN BİR HATIRA (KUR’AN ÜZERİNE)
İmam-ı azam hazretlerinin asıl adı Ebu Hanife Numan B. Sabit’tir. H. 80 yılında doğmuş, H. 150 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir.
Hanefi mezhebinin kurucusu, ehli sünnet velcemaat denen, doğru ve hak yolda olan dört ana mezhepten birisidir Hanefi mezhebi. İdeolojik, siyasi düşüncelerin dışında akla dayalı nakil yolu onun düsturudur. İslam hukukunda Hz. İmam Ali R.A.nın prensiplerini akla öncelik vererek nakilde hadislerde kesin olan verilere göre İslami hükümler veren içtihat eden, bugüne kadar sahabilerden sonra gelmiş geçmiş en büyük İslam alimi ve rehberidir. İnşaallah İmam-ı Azam efendimizin hayatını ve serüvenlerini katı, statik baskıcı siyaset karşısında nasıl dik durduğunu ve bu uğurda canını verdiğini kısa ve öz, anlamlı, günümüzdeki alimlere ışık olduğunu ileride anlatmaya çalışacağız.
Bu yazımızda İmam-ı Azam hazretlerinin işin yüzeyine değil, özüne, şekilden çok hakikatine önem verdiğini dile getireceğiz. Zamanın halifelerinden Mansur, bu yüksek alimin toplumdaki yerini bildiğinden onun fetvalarını kendi icraatına dayanak göstererek yapılan her işin şeriata uygun olduğunu, güya halka göstermek maksadıyla İmam-ı Azam’a başkadılık teklif etti.
Malumunuz olduğu üzere Emevilerin ilk halifesi Muaviye ile demokrasi rafa kaldırılmış ve iktidar halkın iradesine değil, şahsın babadan oğula geçen saltanata dönüşmüş. Ama adına hilafet denmiştir. Asırlar boyu dünyanın da genel yönetim anlayışına (kral, han, hakan, padişah, şah, prens vs. gibi) uygun olarak bu sistem devam etmiş. Vakıa çok adil, ileri seviyede demokratik usulleri tatbik eden, tam bir adalet ve eşitlik sağlayan yöneticiler gelmiş. Ama genelde ise maalesef dünya yönetimi kralların iki dudağından çıkana göre olmuştur. Yani adaletten çok zulüm olmuştur. Bunun sonucunda da en kötü yönetimi mumla arattıran ihtilaller, isyanlar olmuştur. İşte Emevi ve Abbasi halifeleri de bu yönetimin zaman dilimi itibariyle bir parçasıdır.
SÜRECEK