Hitit Yolu ve Kızılırmak Havzası Yürüyüş Parkurlarına Bir Gönüllünün Gözünden Bakış
Bu hafta ne sırt çantamı aldım, ne ayakkabılarımı çamura buladım. Ama buna rağmen, içimde yürüyen yollar vardı. Her adımda belleğimde canlanan rotalar, yürüyemediğim günlerde bile bana nefes aldırıyor. Çünkü bu yollar sadece patika değil, geçmişin, kültürün ve doğanın iç içe geçtiği birer yaşam izi. Hem Hitit Yolu hem de Kızılırmak Havzası Gastronomi ve Yürüyüş Rotaları, sadece yürüyerek değil, ruhla hissedilerek tamamlanabilecek yolculuklar.
Ben bu iki yolun da hem yürüyeniyim hem de şekillenmesine katkı sunmuş küçük bir parçasıyım.
Hitit Yolu: Tarihle Doğanın Kesişim Noktası
2010 yılında başlayan ve 6 ay gibi kısa bir sürede tamamlanan Hitit Yolu Yürüyüş ve Bisiklet Parkurları Projesi, Çorum’un kadim coğrafyasına işlenmiş eski göç ve ticaret yolları üzerine inşa edildi. Uluslararası standartlarda kırmızı-beyaz işaretlerle belirlenmiş 17 yürüyüş parkuru toplam 380 kilometre uzunluğunda. Bisiklet yollarıyla birlikte bu ağ 405 kilometreyi buluyor.
İlk adımı attığınızda, aslında bir tarih sahnesine giriyorsunuz. Hattuşa’dan Alacahöyük’e, oradan Şapinuva’ya uzanan bu yollar Hititlerin izinde sizi antik bir zaman tünelinde gezdiriyor. Ve unutmayalım ki bu yolculuk, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Hattuşa antik kentine de uğruyor. Yani yalnızca bir yürüyüş değil, aynı zamanda dünya kültür mirasının bir parçasında atılan adımlardır bunlar.
Ama bu yolun sessiz tanıkları sadece taş yapılar değil. Bahar aylarında toprak yüzeyine uzanan gelincikler, papatyalar, kaya sarmaşıkları ve endemik baharın gelişinin sembolü sümbüller gibi bitkiler adeta geçmişi renklendiriyor. Gözünüzü dört açarsanız yürüyüş boyunca kızıl akbaba, kara leylek, çoban aldatan gibi kuş türleriyle karşılaşmanız işten bile değil. Geceleri kamp kurduğum noktalarda zaman zaman tilki ya da uzaktan gelen çakal ulumaları da bu yürüyüşlerin doğal fon müziği olurdu.
Kızılırmak Havzası: Doğanın Sofrasından Geçmek
Türkiye’de bir ilk olan Kızılırmak Havzası Gastronomi ve Yürüyüş Yolu Projesi, yürüyüş kadar tat, koku, gelenek ve üretim izleri taşıyan bir yolculuk. 305 kilometrelik trekking rotası, 606 kilometrelik bisiklet parkuru ve 702 kilometrelik manzaralı araç yolu ile adeta çok boyutlu bir keşif deneyimi sunuyor.
Bu projede sadece yürüyen biri değil, işaretleme çalışmalarında aktif yer almış biri olarak her parkurun doğasını, toprağını, havasını tanıma fırsatım oldu. Özellikle 37 ve 52 kilometrelik uzun yürüyüş etaplarında kekik, geven, çördük otu, madımak gibi bitkilerin kokusu ayak izlerinizle karışır. Tarla sınırlarından köy fırınlarına yayılan yeni pişmiş ekmek ve odun dumanı kokuları, rotanın en eşsiz yönlerinden biridir.
Kızılırmak boylarında özellikle sabah saatlerinde sazlık alanlarda balıkçıl, yelkovan, su tavuğu gibi kuşlara, orman geçişlerinde ise karaca, sansar ve sık sık karşımıza çıkan kirpilere denk gelmek mümkün. Bahar sonunda rotanın kuzey kısmına yaklaştıkça fındık ormanları ve çam kokusu, adeta yürüyüşün ritmini değiştiriyor.
Lezzet Molaları: Yolda Yenenler de Yolun Parçası
Bu yolların en güzel yanı, sadece doğaya değil, sofraya da çıkan bir yönleri olması. Yürüyüş molalarında tanıştığım insanlar sayesinde İskilip dolması, çatal aşı, yanıç, kurutulmuş fasulye kavurması, keşkek, hedik ve gül burma gibi sayısız yöresel yemeği tattım. Bazı köylerde kadınların kendi elleriyle yaptığı erişteyi kuruturken yardım ettim, bazı evlerde madımak ayıklarken sohbet ettim. Bu yolları anlamak için yalnızca yürümek değil, o hayatı solumak da gerekiyor.
Bu satırlar yalnızca hafızamda değil; objektifimde de kayıtlı. Bu rotalarda yürürken zaman zaman durup sadece nefes almak, bazen de doğanın “bir daha asla aynı olmayacak” anlarını yakalamak için deklanşöre bastım. Yazının sonunda sizlerle paylaşacağım birkaç kare, bu yollardan. Belki siz de bir gün bu yollarda yürür, aynı ağaçlara yaslanır, aynı kuş sesleriyle uyanırsınız.
Bu Hafta Gitmedim Ama Yine de Döndüm
Her yürüyüş, sadece bedeni değil, ruhu da taşır. Bu hafta yürüyüşe gidemedim belki ama, zihnimde onlarca kez Hattuşa rampasını tırmandım, Alacahöyük yolundaki papatya tarlasına uzandım, Kargı'da sisin içinde yürüyüp bir çam ağacının gövdesine dokundum.
Yürüyüşler yalnızca fiziksel etkinlikler değildir. Hafızada iz bırakan, doğaya adanmış bir niyetin, kültüre duyulan saygının, yola gösterilen sadakatin öyküsüdür. Bu yazıyı okuyanlara da bir çağrım var:
İlk fırsatta çantanızı sırtlayın, doğaya değil; tarihe, lezzete ve yaşama doğru bir adım atın. Çünkü bazen bir patika, sizi yalnızca bir köyden diğerine değil, bambaşka bir dünyaya götürebilir.
Ve son olarak, doğayla iç içe yeni bir macera kapıda!
Haftaya Örencik’te Ünal’ın yerinde gerçekleştireceğimiz kamp etkinliğimizde, doğanın tüm sesleriyle buluşup, yeni rotalar keşfedecek, birlikte unutulmaz anılar biriktireceğiz. Doğa tutkunlarını, yürüyüş severleri ve kamp meraklılarını bu keyifli buluşmaya bekliyoruz. Katılmak isteyenler detaylar için Çorum Doğa Kulübü ile iletişime geçebilir. Şimdiden hepimize bol oksijenli, yıldızlarla dolu güzel bir kamp deneyimi diliyorum!