On buçuk sene önce de AB'ye girmemizin umutlu olmadığını anlatan yazımı yeniden yayımlıyorum.

O tarihlerde Aydın Boysan'ın da  "Vazgeçelim bu sevdadan" diye biten yazısını anımsıyorum.

AB ile o zaman da problem yaşamamız, Fransa'nın  “Ermeni soykırımı yoktur!” diyenleri cezalandırma kararı alması, diğer AB Devletlerinin de (Birliğe katılmamış olan İsviçre ve Norveç dahil) peş peşe benzer kararı almaları bizi milletçe hem kızdırmıştı,  hem de çok üzmüştü.

Voltair'in heykelinin kaidesinde beğenmediği fikirleri dahi söylemek hakkını savunacağını yazması, Avrupalıların hareketinin ayıplı olduğunun asırlar önce ilanı idi.

Hollanda'da Bakanımız Fatma Betül Sayan Kaya'ya yapılan çirkin olayın normal karşılanması, on buçuk sene önce yaşananlarla benzeşiyor.

Son olarak da Sayın Cumhurbaşkanımızın "16 Nisan’da referandum biter bitmez, gidip görüşeceğim, bir esasa bağlayacağım." demesi beni yazıyı yeniden yayımlamaya yönlendirdi...     

*       *       *

11 Ekim 2006 günü yayımlanan yazımız:

ELE VERİR TALKINI KENDİ YUTAR SALKIMI

Fransa’nın “Ermeni Soykırımı” safsatası ile ilgili kanun yapmaya kalkması, aklıma bu başlığı getirdi.

Paris’te 1694 yılında doğmuş, 1778 yılında ölmüş olan, ünlü Fransız düşünür ve yazarı VOLTAİRE’in heykelinin kaidesinde bakın ne yazıyor….

“DÜŞÜNCELERİNİZE KATILMIYORUM AMA ONLARI SÖYLEME HAKKINIZI ÖLÜNCEYE KADAR SAVUNACAĞIM.”

Fransızlar 250 yıl önce söylenip yazılmış, günümüzde de son derece geçerli sözleri, muhteremin heykeline yazarak, sonsuzlaştırmışlar, ama bugün tamamen aksine kanun çıkarmaya uğraşıyorlar.

Aynı zamanda, bizim  fikirlerin söylenip yazılmasını kısıtlayan 301.maddenin de düzeltilmesi önerisinde bulunuyorlar.

Bu iki uğraş birbiriyle bağdaşmıyor.

Bu uğraştan en büyük zararı, Türkiye’nin doğusunda sıkışıp kalmış, Ermenistan’ın göreceğini, batı ülkelerine yerleşmiş, tuzu kuru fanatik Ermeniler algılayamıyorlar.

İşin ilginci, bu görüşte Fransa yalnız değil. Avrupa devletlerinin çoğunluğu buna benzer uğraşlar içinde ve biz önyargılı Avrupa Birliği’ne girmeye çalışıyoruz.

*       *       *

Ben de AB’ye girmenin savunucularındandım, ama artık değilim.

Artık “Bizi AB’ye alın” diye uğraşmak yerine “Bizi AB’ye davet ettiğiniz zaman günün şartlarını inceleyip girebiliriz” demenin zamanı geldi diye düşünüyorum.

Bunu, TÜSİAD Başkanı, Sayın Ömer Sabancı da “10-15 sene sonra, AB’ye girmenin cazibesi kalmayabilir.” anlamına gelen sözlerle ifade etti.

İhtiyar Avrupa, Japonya’nın başlattığı ve peşinden gelen Uzakdoğu ülkelerinin sanayileşme hamleleriyle şaşkına dönmüşken, Çin, Hindistan, enerji deposu Rusya gibi ülkelerin, içinde bulunduğumuz coğrafyayı yakın gelecekte nereye taşıyacağı çok belirgin değil.

Avrupa basınında, Türkiye’den “Akdeniz’in Çin’i” diye bahsedenler var. 10 yıl sonra, Çin’in şu andaki büyüme hızı devam ettiği takdirde, ABD’yi sallayacağı konuşuluyor.

Bu tahmin doğru çıkarsa, dünya şartlarında az değişim olmayacaktır.

Biz, günün konusu Ermenilerle ilgili gelişmeleri küçümsemeyip gerekli girişimleri yapalım ama değiştirebileceğimiz çok şey olmayacak. Bu olaya, başka işimiz yokmuş gibi odaklanmayalım. Tarihte, önyargıların değiştiği görülmemiştir.

*       *       *

Fransızlara ihalelere girme hakkı tanımamak yeterlidir. “Fransızlar da Cezayir’de soykırım yaptı.”,  “Fransız mallarını boykot edelim!” gibi faydasız, hatta bizim için zarara dönüşebilecek şeylere kafa yormak yerine, “Cari açığı nasıl kapatırız?”, “İstihdamı arttırarak işsizliği nasıl çözeriz?”, “Güneydoğu’da kan dökülmesini nasıl durdurup, kalkındırırız?” diye düşünmeli, işe yarar fikirler üretmeliyiz.

Güçlenmedikçe, sataşmaların hedef tahtası olmaktan kurtulamayız.

En güzel günler sizlerin olsun.

11.10.2006