O yorumumuzun bir yerinde, “…zıvanadan çıkmış kitleleri sakinleştirecek, medeni yaşamın, normalin içine çekecek bir akla ve akılcı yönetim anlayışına acilen ihtiyacımız var” demiştik. Bence, gerçekten “sihirli sözcük” medenileşme…

Ben şahsen, en başta Türk Sanat Müziği’ni severim. Türkülerimizi severim, pop müziği, özgün müziği, batı müziğini, hatta hatta arabesk müziği…Kulağıma hoş gelen her tür müziği severim. Ama, “arabesk yaşam” denince orada bir dururum.

Ülkemizde köyden kente göçün yoğunlaştığı ve büyük kentlerin varoşlarında gecekondulaşmanın başladığı 1950’li yılların ardından, bu yeni sosyal oluşum 1960’larda kendi müziğini de doğurdu. Arabesk, köyden kopmuş, ama kentli de olamamış geniş yığınların müziği olarak hayatımıza girdi.

Elbette, yalnızca müzikle kalsa iyiydi; ama hem kaderci, hem de sınıfsal gerçekliklerden uzak biçimde kadere isyan eden, öfkeli, bıçkın, protest bir gençlik ortaya çıktı. Kabadayı özentileri için, silah da olmazsa olmazların başında geliyordu. Ve onların felsefesi, Orhan Gencebay’ın şarkısında ifadesini buluyordu: “Beni böyle sev seveceksen…”

Dolayısıyla, dinî ve millî hasletlerimizin, Anadolu aydınlanmasının öngördüğü, Büyük Atatürk’ün hedef gösterdiği “medenileşme”, onların kitabında hiç yer bulmadı. Ülkenin her yanının, giderek mutsuz, asabi insanlar beldesi haline gelmesi de, külhanbeylik özentilerini iyice körükledi. Ve geldiğimiz nokta: Çocuk istismarlarında, kadın cinayetlerinde, sudan sebeplerle yaşanan kavga ve cinayetlerde dünya şampiyonluğu…

Temel doğrultumuzun “medenileşme” olması gerektiğini, 53 yıllık meslek yaşamım boyunca hep söyleyip durdum. Umut Radyo’daki buna ilişkin sözlerimi de, 11 Ekim 2022 Salı günü manşetten vermişiz. Gerçekten de benim bildiğim, kabalaşmanın, şiddet sarmalına kapılmanın panzehiri medenileşmedir. Medeni bir toplum olma yolunda “kendini bilen” ve “ülkenin geleceğini düşünen” herkesin de sorumluluğu vardır.

Editör: HABER MERKEZİ