Ruh mu, beden mi önce yaratıldı, sorusu da ikilemdir. Ancak ruhun daha önce yaratıldığı ağırlıklıdır. Çünkü Araf Suresi 172. ayette; “Kıyamet gününde biz bundan iman-amel habersizdik demeyesiniz için rabbin ademoğullarından insanların tüm ruhlarından onların birilerinden ruhlarını (zürriyetlerini) çıkardı. Kendilerini şahit tuttu ve onlara ruhlara dedi ki, Ben sizin rabbiniz değil miyim? Onlar da Evet, şahit olduk. Sen bizim rabbimizsin dediler” buyurdu.
Bu ayette ruh mu, beden mi (Hz. Adem’in bedeni) önce yaratıldığı bildirilmemiş, ancak burada hitap sadece Hz. Adem’in şahsına olsaydı hitap beden ve ruha olmuş olurdu. Ancak kıyamete kadar gelecek insanların ruhu olmalıdır. Çünkü bu ruhlar mevcut ama bedenleri yok. Hz. Adem’in genlerinde mevcut bir zürriyettir. İşte bu sözleşme Hz. Allah cc. ile tüm insanların ruhları arasında yapılan bir akittir, sözdür.
Ruhun aslı, esası, işlevi, neticesi gibi konularda İslam bilginlerinin Farabi, İbni Sina ve benzeri İslam filozofları birçok çalışmalar yapmışlardır. Kesin bir netice yoktur. İkincisi, Yunanlı Sokrates, Aristo vb gibileri ve diğerleri felsefeciler, filozoflar, aşırı çalışmalar yapmışlar, Hobbes, Descartes, Sponoza, Leibniz, David Huma, Voltaire, Augusto Comte, Hegel, Borgson ve çok sayıda ilim ve fen bilginleri ruhun mahiyeti ile ilgili bilimsel deneyler yapmışlarsa da, ruhlara tapan ilkel milletler kadar bile bilinenin dışında bir bilgi edinememişler. Ancak bu çalışmalar psikoloji ve ruhun insan davranışlarına olan tesirleri bakımından son derece önemli sonuçlar almışlardır. Yani fen ve teknoloji, matematik kadar belki daha önemli olan ruh ilimlerinin doğmasına, gelişmesine sayısız katkılar yapmışlardır. Elbetteki determinist deneysel düşünceler bu gerçeğe bugünün insanının hizmetine sunmuşlardır. Ama ruhla ilgili Allah’ın bildirdikleri dışında bir bilgi edinilememiştir. Çünkü ruh madde değildir. Latif, manevi varlıktır. Örneğin, elektrik, ışık da elle tutulamaz ama elde edilişi maddidir. Nasıl meydana geldiği bilinir. Neticede ruh için mücerret soyut bir varlık demişlerdir.
Ruhlar için 4 mekan vardır.
1-Ruhlar alemi,
2-Ana rahmi,
3-Dünyadaki bedeni,
4-Darul-Karar, ahiret hayatı yani ebedi olan cennet ve inkarcılar için ebedi cehennem mümin cehennemde kalmaz.
2-ANA RAHMİ DÖNEMİ:
İnsanoğlunun ömrünün ikinci dönemi ana rahmidir. Ruhlar alemindeki mekanında bulunan kişinin ruhu çocuk ana rahmine düşüp 3-4 aylık veya beden şekillenince ruh mekanından ana rahmindeki cenine girer. Genelde 9 ay 10 gün orada anasının bir damarına göbeğinde bağlı olarak beslenir. Araştırmacılar, ruhun çocuğa geçmesi ile ana rahminde dünyadaki ana-babası özellikle annesinin sözlerini duyduğunu ve ona göre ruhen şekillendiğini bir kamera bandı gibi olayları algıladığını tesbit etmişlerdir ki, bu durum çocuğun ruhu sayesinde olmaktadır. Yani çocuk canlı olduğu için algılama yapmaktadır, diyorlar. Çocuğun ana rahminde beslenmesi ve gelişmesi buna dayalı olarak çocuğun bebeğin ruhunun da olgunlaştığını, aklı ve zeka gelişiminin olduğunu da tesbit etmişlerdir.
Bunun dışında çocuğa can verdiğinden başka ruhun başka bir işlevi olmadığını, doğumdan sonra da aynı ruhun zata mahsus olarak dünya hayatında da devam ettiğini söylemişlerdir. İnsanın bedenini ve ruhu ile ilgili olarak ulu Allah Müminun Suresi 12-13-14-15-16. ayette; “Andolsun ki biz insanı süzülmüş saf çamur, seramik çamurundan yarattık. Sonra onu döllendirdik. Sonra kan pıhtısı haline getirdik. Sonra ona sağlam bir karargahta bütün dış arızalardan koruyarak karargahta yaşattık. Sonra o kan pıhtısını et yaptık, sonra ona kemiklere et giydirdik, sonra onu kainatın en yücesi olarak insan haline getirdik. Allah’ın şanı ne yücedir ki insanı bu güzellikte yarattı. Sonra onu –insanı- geçici olan dünyaya çıkardık. Sonra elbet öleceksiniz. Sonra kıyamette tekrar diriltileceksiniz ve sonra mahşerde toplanacak. Hayatınızın hesabını vereceksiniz.”
Bu ayetlerin devamında yedi kat göklerin, yedi kat yerin, yağmurun vs.nin yaratılışı anlatılmaktadır. Bu ayetlerde insanın yaratılış ve ömrünün evreleri bildirilmektedir. İnsan hayatının en kısa dönemi ana rahmi ve bu dünya hayatıdır. Ama bütün kazancı veya kaybı da bu dünyada kazanılmaktadır.
(SÜRECEK)