Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi, karşısına rakip olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çıkmasını çok istediği bilinmeyen bir şey değildi. Kamuoyu yoklamaları da Kılıçdaroğlu’nun adaylığının riskli olduğunu gösteriyordu. Ama, algı yönetimi öyle güzel işletildi ki, Ekrem İmamoğlu’nun başının üzerinde yargı kararının “Demokles’in kılıcı” gibi sallandığı, Mansur Yavaş’a ise Kürt vatandaşların oy vermeyeceği kanaati oluşturuldu. Ben de dahil pek çok kimseye, bu koşullarda en uygun ismin Kemal Kılıçdaroğlu olduğu düşündürüldü.

*** Türkiye’nin “kader seçimi”ne giden yolda, ayrıca çok büyük yol kazaları oldu. Meral Akşener’in, en az bir yıl önceden, “Kemal Bey, sizin adaylığınız halinde kazanmamız çok riskli, gelin bundan vazgeçin, yine sizin partinizden daha şanslı bir arkadaşımızı aday gösterelim” dememiş olmasını, karar aşamasına gelinince de 6’yı masayı önce devirip sonra geri dönmek suretiyle kendi parti tabanından çok ciddi oranda oy kaybına sebep olmasını, 6’lı masayı oluşturan diğer partilerin çoğunun, bırakın Ak Parti’den oy getirmeyi, kendi kurucu tabanlarını bile yönlendirememelerini birer realite olarak siyasi tarihimize yazdık.

*** Devletin tüm imkânlarının Cumhur İttifakı tarafından kullanılmasını, muhalefete medya ambargosunu, yine Türkiye’nin kurucu partisini terör örgütüyle ilişkilendiren kara propagandayı, pervasızca çalıştırılan yalan makinasını belirtmeye bile gerek yok. Tabii, ana muhalefet partisinin, “sandık güvenliği için her türlü tedbir alındı” şeklindeki açıklamalarının tamamen “kof” çıkmasını da…

*** 14 - 28 Mayıs arasında bir takım hatalar yapıldığını sonradan anladık, ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 14 Mayıs öncesi, belki “adaylık inadı” dışında, olağanüstü özveri gösterdiğine, her türlü kötülüğe, karalamaya, saldırıya, linç girişimine katlandığına hepimiz tanığız. Demokrasi ve adalet uğruna verdiği mücadelelerin tarihe yazıldığını biliyoruz, takdir ediyoruz. Eğer başarılabilseydi, Türkiye’nin demokratik hukuk devleti olarak yeniden organize olacağını, ekonomik, diplomatik, sosyal, kültürel olarak yeni bir sayfa açacağını o zaman da biliyorduk, şimdi de fevkalade farkındayız.

*** Aradan bir yılı aşkın zaman geçtikten sonra, bunları neden gündeme getirdiğimi kuşkusuz merak ediyorsunuzdur. Umut Radyo’daki “Çorum Güncesi” programında sevgili Meltem Danışman Çınar, siyasetin güncel konusu “erken seçim”i de açtı ve ne düşündüğümü sordu. Konuya yaklaşırken, bütün taşları yerli yerine oturtarak değerlendirme yapmakta yarar var. Daha gerekçelerine geçmeden “2027’den önce erken seçim olmaz” dedim. Bugünkü gazetelerde de, iktidar blokunun erken seçim için 2027’yi düşündüğüne ilişkin haberlerle karşılaştım. Radyo’da, gerekçelerimi şöyle ifade ettim:

*** Cumhur İttifakı, şu an Meclis’te çoğunluğa sahip. Ekonomik göstergelerin vatandaşa yansıyan yüzü son derece karanlık olduğuna göre, Meclis’ten bir erken seçim kararının çıkması mümkün mü? Zaten erken seçim, 14 Mayıs 2025’te milletvekillerinin özlük haklarını kazanmalarından önce asla söz

konusu olamaz. Cumhurbaşkanı, “koşulların kendisi ve partisi lehine olmadığı gerçeğini bir yana bırakın”, bir daha aday olamayacağı Meclis’i feshedip erken seçime gitmeyi hiçbir şekilde düşünmez.

*** Ekonomide, “halka kemerleri sıktırarak, yoksulluk, sefalet pahasına enflasyonu dizginleme” programı uygulanıyor. Bu program 2025 yılında da devam edecek. Elbette halkı bu kadar fakirleştirirseniz, alım gücünü sıfırlarsanız enflasyon frenlenir. Bana göre, 2026’nın başlarından itibaren kemerleri gevşetme imkânı doğabilir. Bu iktidar da, 2026’da halkı yavaş yavaş rahatlatmaya başlar, 2027’ye girerken müthiş bir bolluk yaratır. Bizim insanımız da çoğunlukla “balık hafızalı” olduğu için, “Beni bu yoksulluğa kim sürükledi, neden bu kadar yılım perişanlıkla geçti?” diye düşünmeden, yeniden iktidarın arkasında hizalanmaya başlar.

*** Elbette bu da yetmiyor. Erken seçim için bir de, Sayın Cumhurbaşkanı’nın yeniden aday olabilmesini sağlayacak bir Meclis kararına ihtiyaç var. Normal seçim tarihine bir yıl kalmışken, muhalefet bu oyuna gelir mi, bilemem. İktidarın 360 milletvekilini bulabilmek için, elindeki her türlü imkânı kullanmaktan geri durmayacağını ise, bunca yıldır yaşayarak gördük zaten. Muhtemelen siyasi kulisler, bu doğrultuda çok ciddi çabalara sahne olacaktır.

*** CHP Genel Başkanı Özgür Özel, önceleri “erken seçim”i telaffuz etmiyordu, şimdi “geçim olmazsa seçim olur” demeye başladı. Ana muhalefet lideri olarak “erken seçim” olasılıklarına veya söylentilerine kapıyı kapatması elbette beklenemez. Ama, iktidar blokunun oyun planı, öyle sanıyorum ki benim özetlemeye çalıştığım gibi.

*** Bu arada, CHP’deki değişim olgusunun çok şeyi değiştirdiği gerçeğini de burada bir kez daha takdirle ifade etmeliyim. Özgür Özel, haksızlığa uğramış tüm toplum kesimlerinin tepkilerinde önderliği üstlenerek, gerçek manada “toplumsal muhalefet” yapıyor. Kutluyorum.

*** Uğur Dündar, bugünkü (6 Temmuz 2024 Cumartesi) Sözcü’de yazdı. Bilim insanlarının oluşturduğu İdeaPolitik Enstitüsü, genel yaşam memnuniyeti ve partilerin oy oranları ile ilgili bir araştırma yapmış. Ankete katılanların yüzde 75’i çocukların ve gençlerin gelecekten umutlu olmadıklarını söylemiş. “Bu Pazar seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusunun karşılığında da “kararsızlar” birinci parti çıkmış: % 25.5.

*** Kararsızlar dağıtılmadan önce oy oranları: CHP % 21.6, AKP de % 21. Kararsızlar dağıtıldıktan sonra ise oranlar şöyle: CHP % 35.2, AKP 34.3, DEM Parti 12.4, MHP 5.6, Yeniden Refah 4.2, İYİ Parti 3.6, Zafer Partisi 3.

*** Görünen gerçek o ki, ana muhalefet partisinin “iktidar adayı” olarak konumunu perçinleyebilmesi için, kararsızları kazanma adına daha etkin politikalar oluşturmasına, kararsızların partiler arasında oransal olarak paylaşımı yerine, aslan payını kendi hanesine yazdırmasına ihtiyaç var. Bunun yolu da, öncelikle,  parti içi koltuk kapma yarışlarının bir kenara bırakılmasından geçiyor. Gerek Genel Merkez’de, gerekse yerel örgütlerde…

Editör: HABER MERKEZİ