Alt gelir kesimlerine bol keseden “ulûfe” dağıtılıyor, ama ne verilirse verilsin, yüksek enflasyon karşısında alım gücü sürekli geriliyor. Makro ekonomik göstergelere bakıldığında ise, orta ve alt gelir gruplarından üst gelir gruplarına, özellikle nakit sahiplerine kaynak aktarıldığı bir gerçek. Kur korumalı mevduat, bunun en açık örneği.
Piyasadaki nakit bolluğu, görece olarak alışverişte canlılık yaratmış görünüyor, ama esnafın, küçük ve orta ölçekli işletmelerin sıkıntılarının büyüdüğü de ortada. Zira, esnaf sattığı malı aynı fiyattan yerine koyamıyor. KOBİ’ler finansman sıkıntısı içinde yarınını göremiyor. İhracatta yine büyük sorunlar yaşanıyor. Bütün bu olumsuz gelişmelerin altında, hiç kuşku yok ki uygulanan yanlış ekonomi politikaları yatıyor.
Yeni ekonomi yönetimi, “rasyonel zemine dönme” sinyalleri veriyor, ama bilinen özdeyişte olduğu gibi “göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlamasın!”
Gelir dağılımında en fazla haksızlığa uğrayan kesime, yani emeklilere, şu aşamada farklı bir yaklaşım gösterilmesi zorunluluğu var. Seçim yatırımı olarak Mart ayında en düşük emekli aylığı 7.500 liraya çıkarılmış, ama bu rakamın üzerinde aylık alanlara hiçbir şey verilmemişti. Örneğin, 7.501 lira alanın aylığı aynı kalmıştı.
Pek çok emekli, yakın zamana kadar asgari ücretin iki katı, üç katı emekli aylığı almakta iken, şimdi asgari ücretin altında kaldı. Yaşam standardı düştü. Özellikle iki emekli aylığı ile “orta halli” bir geçim standardına sahip emekli çiftler, bugün yoksulluk sınırının çok altında sefalet çekmeye başladılar.
Seçim öncesi söz verildiği üzere, Temmuz ayında en düşük memur maaşının 22 bin liraya çıkması bekleniyor. Peki, 7.500 liranın biraz üzerinde aylık aldığı için son zamdan istifade edemeyen emekliler, yine % 15-20’lerde bir artışla mı avutulacak? Bu, çok büyük bir adaletsizlik olur. Refah payının dağıtımında vahşi bir “eşitsizlik” olur. Ve bana göre, bu emeklilerin iki eli, kendilerini sefalete mahkûm edenlerin yakasında olacaktır!