İNSAN TAŞIYACAĞINDAN FAZLA YÜKÜN ALTINA GİRMEMELİ, OLDUĞUNDAN FAZLA GÖRÜNMEMELİ

“Ufak bir fare, otlakta yayılan, başında yuları olan bir deve görür. Devenin yularını ağzına alır. Deve de onun peşinden gider.
Malumdur, develer önlerinde bir çeken olmadan yürüyemezler. Yolu göremezler. Devamlı gözleri yukarıyı ve uzağı görürler. Onun için onlarca deve katarının kervanının önüne bir eşek geçirirler. 100 tane birbirine bağlı deve o eşeğin peşinden giderler. Hatta bunun bir de hikayesi vardır.
Develerin sahibi yaşlı bir devesini emekliye ayırmış. “Artık sen yaşlandın. Yıllardır bana hizmet ettin. Bundan sonra seni çayıra salayım. Yalnız bana hakkını helal et” demiş. Deve de güya dile gelmiş, “Hakkım sana helal olsun, ben sana iş gördüm sen de beni besledin. Lakin bir hakkımı helal etmiyorum…O da yıllardır beni bir eşeğin peşinde, önderliğinde gezdirdin. Onu onaylamıyorum” deyince, devenin sahibi, “Senin kafan göklere bakıyor, önünü görmüyor diye önüne eşeği kattım” karşılığını vermiş.
İşte bunun gibi, otlakta otlayan devenin yularını kapmış. Onu çekerek götürüyormuş. Çok büyük bir iş yaptığını zanneden fare kendi küçüklüğüne bakmadan yolda giderken arada bir arkaya, deveye bakıp gülüyor, yahu ben neymişim, ne pehlivanmışım, ne yiğitmişim diye kendi kendine böbürlenip kibre kapılıyormuş. Derken deve bunu farketmiş. Hele yürü bakalım, şimdi ben sana büyüklük taslamak neymiş, gösteririm demiş. Gide gide kocaman bir filin bile zor geçeceği bir nehrin kenarına gelmişler.
Fare orada durakalmış. İleri gidip suya girmesi ne mümkün. Deve, “ey fare kardeş, neden durakladın, yürüsene” demiş. “Ey dağda, ovada bana caka satan arkadaşım. Yürü hadi yürü, nehire girsene” diyormuş. “Sen benim kılavuzumsun, öncümsün. Yol ortasında apışıp kaldın. Susma cevap ver bana.”
Fare, “Arkadaş, bu su pek coşkulu, pek büyük, çok derin bir su boğulurum” demiş.
Deve, “dur bakalım suyun derinliği ne kadarmış” diyerek nehrin içine ayağını daldırmış. “Ey kör fare, senin nehir dediğin ayak boyu imiş.”
Fare boyunun ölçüsünü almış, konumunu anlamıştır. “Nehir sana göre ufak, bize göre ejderha gibidir. Su sana diz boyu ama benim başımı yüz arşın aşar.”
Deve “Öyle ise kendini kendin gibi ölç, biç, tart okkan, kilon, gramın kadar konuş ve davran. Sen farelerin içinde kendini aslan sanmışsın. Bacağımı örtmeyen suda boğulacağını hesap etmeden hava atmışsın.”
Fare: “Tövbe, tövbe ettim pişmanım, haddimi aştım, beni bağışla ve çare ol.”
Deve, “Gel hörgücüme bin de karşıya geçelim. İstersen diğer farelere de haber ver, onlar da sırtıma binsinler, onları da karşıya geçireyim” demiş.
Şimdi, bu hikayede fare bedeninin ve aklının küçüklüğüne bakmadan, başından büyük işlere girişen, kendini başkalarından üstün gören, böbürlenen bir kişiyi sembolize etmektedir. Deve ise, sabırlı, ağırbaşlı, olgun, tecrübeli bir kişiyi temsil etmektedir.
Yazının başında da ifade edildiği gibi, her insan aklı ile hareket etmeli. Geliri kadar harcama yapmalı. Taşıyacağından fazla yükün altına girmemeli. Olduğundan fazla görünmemeli. Altı boş yere basmamalıdır. Altın bakırlarla tartılmaz. Her maddenin bir değeri vardır. Eşi eşine, dengi dengine olmalıdır. Davul bile dengi dengine diye ses çıkarırmış. Evlilikte bile küfüv denen bir olay vardır. Eşler arasında her yönüyle denklik olmalıdır. Yoksa geçim zor olur. Çok güzel-çok çirkin, çok zengin-çok fakir, çok boylu-çok bodur, çok yüce-çok cüce bir arada evlilikleri sürdürülemez. Çünkü arada eşitlik, denklik yoktur. İşte hayatın her safhası böyledir. Allah insanı insan, hayvanı da hayvan yaratmış. İnsanlar da kendi aralarında eşit değillerdir. Herkes konumuna göre hareket ederse, rahat ve huzur bulurlar.
SÜRECEK