YILDIRIM BEYAZIT VE EMİR SULTAN

Yıldırım Beyazıt Han, ilk Osmanlı padişahlarındandır. Cesaretli ve mağrur bir padişahtır.
Osmanlı geleneği gereği yapılan her iş Şeyhülislamın fetvası ile yapılırdı. Osmanlı’nın temeli maneviyat+maddiyat prensibi üzerine kurulmuştur. Han, Hakan, Padişahlar İslam ahlak ve fazileti, Türklük gurur ve şuuru ile eğitilirler. Ahlak dışı bir davranışa müsaade edilmez. Osmanlı padişahlarından gizli olarak haram işlere, özellikle içkiye tek tük de olsa bulaşanların olduğu tarih kitaplarında yazılmıştır. Ama genelde padişahlar, vezirler, paşalar, beylerbeyi, şeyhülislam vs gibi yüksek yöneticiler bu gibi düşük işlerden, ateşe düşmek kadar korkarlar ve sakınırlardı.
Şimdi anlatacağımız olay da böyle bir olaydır.
Özellikle Şeyhülislamlar, dini kanaat önderleri, tasavvuf büyüklerinden çekinirler, onlara saygı duyarlar. Hatta onların müridi olan padişahlar vardı. Özellikle saraylarda özel eğitim alan şehzadeler, vezirler, paşalar, kazaskerler, hocalarına sonsuz saygı beslerler, her işlerini onlara danışırlardı. Bütün bunlara rağmen iktidarlarını asla kimseyle paylaşmazlar, otoritelerinin sarsılmasına fırsat tanımazlardı.
Osmanlı padişahları, büyük bir işe karar verdiklerinde, (mesela harp) savaşa gitmeden adak adarlar, cami, medrese, kervansaray, köprü, su sarnıcı vs gibi büyük eserleri yapıp Allah rızası çin halkın yararına sunacaklarına dair, nezir adak yaparlar. Savaştan zaferle çıkarlarsa bu sözlerini mutlaka yerine getirirlerdi. Bu gün Osmanlıdan kalan tarihi eserler bu düşüncenin mahsulüdür.
Yıldırım Han, Niğbolu seferine giderken, askerin huzurunda ellerini semaya, gönüllerini huzuru ilahiyeye açarak “Yarabbi, eğer bize zafer nasip ederken senin rızan için müminlerin sana secde edecekleri yirmi adet cami yaptıracağım. Mabetlerde yüce adını andıracağım” diye ahdetti.
Yedi krallıktan oluşan müşterek krallıklar ordusunu mağlup edip, Niğbolu meydan muharebesini kazanmış ve muşteşem bir zafer elde etmişti. Hatta esir edilen Fransız şövalyeleri Bursa’ya getirilmiş, görkemli Osmanlı ordusunun gücü karşısında bir daha Osmanlının askerine karşı kılıç kullanmayacaklarına dair yemin etmişlerdir. Bu yeminlerini duyan Beyazıt Han, “yemin etmeyiniz, yine geliniz ki bize şehitlik ve gazilik unvanını veriniz” diye espri yapmıştır.
Yıldırım Han, Niğbolu zaferinden sonra, savaştan önceki adağını yerine getirmek üzere harekete geçti. Ulemanın görüşüne başvurdu. 20 tane cami yerinin tesbitini istedi. Onlar da yirmi cami yerine, yirmi cami büyüklüğünde Bursa’ya muhteşem bir külliye, cami, medrese, tekke, yatır yerleri, aşhaneler vs yaptırılmasının daha uygun olacağına karar verdiler.
Bugün, Bursa’nın en hakim yerine gerçekten çok ihtişamlı, görkemli ve gösterişli bir külliye yaptırıyor ve bugün hem turistik, hem ziyaret, hem de ibadet maksadıyla günde binlerce yerli yabancının ziyaret ettiği bir mekandır.
Etrafında bedesten çarşılar, türbeler vs ile meşhur Bursa Ulucami, padişah mezarı, şehzadeler, vezir, paşaların merkadları ile en önemlisi Bursa’nın simgesi Emir Sultan’ın türbesi, Yıldırım Beyazıt Han’ın damadı büyük veli orada bulunuyor.
Zaten Bursa evliyalar diyarı olarak bilinir. Yıldırım Han, caminin inşaatı bitince üstadı olan manevi önder Emir Sultan hazretlerine camiyi takdim ediyor ve bir eksiği, gediği var mı diye soruyor. Emir Sultan, bu yapının ihtişamına hiç kimsenin bir sözü olamaz, ancak dört tane eksiği var, diyor. Emret ve göster derhal eksikleri giderelim diyor padişah.
Bunun üzerine Emir Sultan, Ben hak sözü söylemekten çekinmem. Size diyorum, caminin dört kapısının önüne birer şarap küpü koyalım ki bina tamam olsun deyiverir. Çünkü Emir Sultan hazretleri, Yıldırım Han’ın içkiye karşı zaafı olduğunu söylentilerden veya keşif yoluyla biliyordu.
SÜRECEK