Sene 1967 Ekim ayı. İstanbul Edebiyat Fakültesi tarih bölümünden mezun olduktan sonra    tayinimiz çıkmayınca İstanbul Tuzla Piyade okulunda personel yedek subay adayı olarak askere gittim.

Toplam 120 kişiyiz. Tuzla’da yaklaşık 3 ay temel eğitim sonrası Ocak ayında asıl birliğimiz olan Bursa Personel Okuluna geçtik.

Uludağ eteğinde kurulu olan personel okulunda karlar altında eğitim yapıyoruz. Birliğimizde pek çok bakan çocuğu veya akrabası olan zengin aile çocuğu arkadaşlar var.  Başbakan Adnan Menderes’in oğlu Mutlu Menderes’le aynı ranzayı paylaşıyoruz.

Mutlu biraz sorunlu ve fevri davranışları olan ilginç bir karakter. Babasının idamı kendisini belli ki çok etkilemiş. 1968 Nisan ayında 16 arkadaşımızın özel tayinleri geldi.

Geri kalan yaklaşık 101 arkadaşımızın kura çekilerek gideceği askerlik şubeleri listesi panoya asıldı. Listede en son Ardahan Askerlik şubesi var.

Bir gün sonra kura çekilecek. Yağmurlu bir akşam gazinoda birliğimizin son askeri öğretmen İlyas Çay’la sohbet ederken İlyas, “Mehmet’ciğim herkes en iyi yerleri çekecek bana Ardahan kalacak” diye isyan ederek ağlamaya başladı. Ben de “İlyas sen müneccim misin kardeşim? Bu nasıl bir önyargı? ” diyerek İlyas’la dalga geçtim.

Ertesi gün kurada ben Akşehir Askerlik şubesini çektim. İlyas’ın heyecanla beklediği kurada kimse Ardahan’ı çekmedi. İlyas ağlayarak kaderine razı oldu ve torbada kalan Ardahan Askerlik şubesini çekti.

Ben Akşehir’e giderek asteğmen rütbesiyle askerlik şubesinde göreve başladım. Askerlik Şubesi mahalle içinde. Yaklaşık 16 askerim var. Şubede bir albay, bir binbaşı bir de sivil memur var. O günlerde 1919-1922 yılları arasında İstiklal savaşında askerlik yapan gazilere İstiklal madalyası ve maaş bağlanıyor.

Bir gün Albayım Asker Alma Dairesi başkanına telefon ederek eski yazı bilen bir subay istedi. Ben de Albayıma giderek “Albayım ben biraz eski yazı (Osmanlıca) biliyorum, askeri kütükleri okuyarak madalya ve maaş işinde yardımcı olabilirim” dedim. Albayım Çok memnun oldu. Askeri kütüklerde mükafat ve mücazat haneleri var.

Mücazat kısmında bir gün firar varsa madalya verilmiyor ve maaş bağlanmıyor. 

Bir gün yaşlı ve nur yüzlü bir amca gelerek durumunu sordu. Baktım bir gün firarı var.

Ordu Akşehir’den Afyon’a giderken bir gün firar ederek köyüne gitmiş.

Amcaya “kusura bakma amca senin bir gün firarın var, sana madalya veremeyiz ve maaş da bağlayamayız” dedim. Amca başladı ağlamaya.

O sırada Albayım gelerek “Teğmen amcayı neden ağlatıyorsun? diyerek beni azarladı. ”Albayım amcanın bir gün firarı var, bu yüzden madalya veremiyor ve maaş da bağlayamıyoruz dedim. Albayım da üzüldü ve amcayı teselli etti.

Şubede Mayıs ayında askerlik yoklamaları için ciple köylere giderek ihtiyat askerlerini kontrol ediyoruz. Köylerde muhtarlar bir çuval içinde ihtiyat askerlerinin nüfus kağıtlarını getirerek yoklama yapmamı istediler. Ben muhtara “Muhtar böyle yoklama olmaz, bu nüfus kağıtlarının sahiplerini de görmeliyim.” dedim. Muhtar “komutanım bundan önce hep böyle yoklama yaptırıyorduk” dedi. Ben “seneye bu askerleri de mutlaka göreceğim” dedim.

O yıllarda devletimiz Almanya’ya işçi gönderiyordu. Almanya’ya gidecek işçi adaylarını şubede doktorlar eşliğinde kontrol ederek gitmesine izin veriyorduk.

Akşehir Nüfus müdürü Mehmet Tuna ile dairesinde otururken bir köylü nüfus kayıt örneğiyle gelerek müdürden imza istedi. Nüfus müdürü köylüye, “Senin altı çocuğun var, Almanya dört çocuktan fazlasını kabul etmiyor” diyerek köylüye imza vermedi.

Ertesi gün aynı saatlerde altı çocuklu köylü elinde 2 çocuğunun ölüm ilmühaberi ile gelerek nüfus müdüründen imza istedi. Nüfus müdürü resmen çıldırdı, “ulan ………… dün gece demek iki çocuğun öldü ha ?“diyerek adamı pataklamaya başladı.

Mehmet bey, köylü, muhtar ve iki yalancı şahidi hemen mahkemeye verdi.

Memleketimizin insan manzaraları maalesef böyle.

Şubeye albayımızı ziyarete gelen Akşehir 1185’ci Seferi Gereç Ana deposu Albayı çay içerken bana “Teğmen duyduğuma göre sen de avcıymışsın, bu hafta seni de ava götürelim” dedi. “Ben de çok sevinirim Albayım ama benim tüfeğim yok.” dedim. 

“Ben sana bir tüfek bulurum” dedi. Pazar günü Akşehir’in eşraf takımıyla Mevlütlü köyüne ava gittik. Bana kötü bir tek tüfek verdiler. O gün Albay ve diğer avcılar hep karavana attılar. Ben kötü tek tüfekle beş keklik ve bir de tavşan vurmuştum.

(Ben Osmancık’ta babamla beraber 7-8 yaşlarımda ava başlamış ve 11 yaşımda bir Kırıkkale tüfeğim olmuştu. Osmancık ve civar ilçe ve köylerde pek çok keklik, tavşan ve ördek vurarak çok deneyimli bir avcı olmuştum) 

Herkes beni tebrik etti ve “Teğmen sen gerçekten süper bir avcıymışsın “ diyerek beni kutladılar. Mevlütlü köyünde muhtar bizlere mükellef bir sazan balığı ziyafeti verdi.

Yemekte muhtar Doktor Ziya beyin yanına korka korka gelerek hamile bir kadın için yardım istedi. Doktor Ziya bey kızarak bizlere baktı ve lokmasını çiğneyemeden kalktı ve muhtarla gitti. Yarım saat sonra gelen doktor “Gözümüz aydın, Akşehir’de bir deli Ziya daha doğdu” dedi. Hepimiz doktoru ayakla alkışlamıştık.

Askerlik anıları bitmez, haftaya askerlik anılarıma devam edeceğim.

24 Nisan 2024