Tebessüm etmek ya da gülümsemek…
İnsanın kendisine, en ufak bir sıkıntı (!) vermeden, kolayca becerebileceği basit bir “yüz kaslarını gevşetme” eylemi...
Yani gülümsemesi, yani karşısındaki insana (veya insanlara) pozitif enerji göndermesi...
Yani suratsızlıktan kurtulması.
Neden yüzüne güzel bir çehre vermek dururken, çirkin bir çehre verir insanoğlu?
Bu kadar mı zor; bu yüz kaslarını gevşetme eylemi!?...
!!??...
Bence zor olan yüz kaslarını kasmak ya da kasılı tutmak.
Ama insanlarımız bu son günlerde zor olanı yapar, suratsızlığı yeğler oldu.
Niye kolay olanı yapmak dururken, zor olanı yapar insanoğlu, anlayabilmiş değilim.
… …
Yolda, tanıdığım biriyle, (bay) karşılaşıyorum...
Bir resmi kurumda çalışıyor...
Uzun uzadıya bir sohbetimiz olmadı ama, tanıyorum onu...
O da beni tanıyor...
Selâm vermek, esenlemek istiyorum...
Ona bakarak gülümsüyorum ama; o beni görmezden gelip, başını önüne eğiyor.
… …
Bir başka muhteremle (veya muhteremlerle); bir toplantıda veya bir açılışta, bir kokteylde karşılaşıyoruz.
Toplantıya katılabilecek, kokteyle gelebilecek kadar uygarsa; “gülümseme kültürünü de edinecek kadar uygarlaşmıştır” zanlıyla gülümseyip, esenliyorum...
Heyhat!...
Bu muhterem de gözlerini kaçırıyor...
Çünkü tebessüm edip, selâm verecek kadar medeni cesareti yok...
Çünkü kendine güveni yok.
Çünkü kaba…
Çünkü eğitimsiz ve de görgüsüz...
… …
Oysa bir otelin asansöründe ilk kez gördüğümüz yabancı turistler; asansöre binerken de inerken de tebessüm ediyor; kendi dilleriyle bizi esenliyorlar...
Biz niye yap(a)mıyoruz bunu?
Bu denli mi zor yüz kaslarını gevşetip, dudaklarını aralayıp, hafiften dişlerini göstermek?
Neden, niçin, niye bu denli suratsız olduk?
Oysa bu basit kas hareketi ne kadar güzelleştiriyor insanı.
* * *
İnsanca bir tavırdır gülümsemek…
Gülümsemek, pozitif enerji göndermektir.
Gülümseyerek esenlemek; uygarca bir eylemdir.
Gülümsemek bir kültürdür.
Lütfen (tanıdıklarınıza) gülümseyin...
Korkmayın hiçbir tarafınız düşmez, hiçbir tarafınıza bir şey olmaz.
Bir yanınız eksilmez!
Gülümseyin…
Suratsız bir çehre kimseye yakışmıyor.
* * *
Sözü buraya kadar getirmişken gülümseme üzerine bir öyküyle bağlamak isterim yazımı…
… …
Genç kız, yolda yürürken; yanından geçen ve oldukça üzgün görünen yabancıya, gülümsedi.
Adam kendini daha iyi hissetti.
O an, bir arkadaşının; geçmişte kendisine yapmış olduğu, bir iyiliği anımsadı.
Eve gidince, ona bir teşekkür mektubu yazdı.
mektup, arkadaşının o kadar çok hoşuna gitti ki; o duygu yoğunluğuyla, yemek yediği lokantanın garsonuna, yüklüce bir bahşiş bıraktı.
Aldığı yüklüce bahşişten şaşkına dönen garson; bahşişin tümünü, bir bahse yatırdı ve bahisten; yüklüce para kazandı.
Ertesi gün, kazandığı parayı aldı ve bu paranın bir miktarını, yolda gördüğü yoksul adama verdi...
Günlerdir aç olan yoksul adam, o kadar çok sevindi ki; ilk işi, karnını doyurmak oldu. Yemeğini bitirdikten sonra, kaldığı izbe odaya gitmek üzere, yola koyuldu...
Yolda, soğuktan titreyen bir köpek yavrusuna rastladı ve onu alıp, eve götürdü, yanında getirdiği yiyecekle köpeğin karnını doyurdu.
Soğuktan kurtulup, başını sokacak bir yer bulan ve karnı doyan köpekçik, çok mutluydu...
O gece evde yangın çıktı.
Yavru köpek, havlamaya başladı. Bütün ev halkını uyandırana kadar da havladı. Böylece herkes, yangından kurtuldu...
Kurtulan çocuklardan birisi büyüdü, okudu ve pek çok salgın hastalığa çözüm bulan bilim insanı oldu...
Bunların hepsinin nedeni; tek bir kuruşluk maliyeti olmayan, en ufak bir zaman ve enerji kaybına sebebiyet vermeyen, basit bir gülümsemeydi sadece...