Ortadoğu’da ve Ukrayna’da dünya kamuoyunu şaşırtan gelişmeler oluyor.
RusyaUkrayna savaşının hem ABD’ye, hem AB’ye maliyeti giderek artmaya başlayınca, aynı zamanda her iki tarafta da insan kaybı beklenenin üstünde olunca, buna bir dur demek gerektiği Putin ve Trump’ın dikkatinden kaçmadı. Trump henüz başkanlık koltuğuna oturmadan bu savaşı bitirmeyi gündemine almıştı. Büyük olasılıkla Putin’le kamuoyuna açıklanmayan görüşmeler yapıldı ve bir karar varıldı.
Öngörülen sonuçlara göre Rusya Suriye ve Ortadoğu’dan çekilecek, ABD de Ukrayna’da Rus kazanımlarına ses çıkarmadan savaşı sona erdirecek. Şimdilik böyle gelişiyor her iki cephede olaylar. Yine gelişmeler gösteriyor ki dünya iki dev yayılmacı gücün kıskacında kalacak. Bunda silah ve etki alanı yarışmasının büyük bir dünya savaşına evrilebileceği tehlikesi de görülmüş olabilir. Böyle bir nükleer savaşın yerküreyi yok edeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Dileriz ki hiç bir zaman bu aşamaya ulaşmaz, ancak dünya halklarının tüm kaynaklarına göz dikmiş olan emperyalist-kapitalist sistemin hangi ata oynayacağını öngörmek de pek kolay değil.
Gelinen noktada hem Zelenskiy hem de Esad kişiliğinde her iki ülkenin durumu içler acısıdır.
Ukrayna destekçilerinden sağladığı silah, mühimmat ve mal desteğine karşın Rusya karşısında bir varlık gösteremedi. Göstermesi de beklenemezdi. Karşındaki güç bir Polonya değildi, en büyük sömürgeci ve yayılmacı devlerden biriydi.
ABD Başkanı Trump, Putin’le anlaşarak neo-Nazi Ukrayna yönetimini bir kenara itti. Bugünlerde barış koşullarını konuşacak kurmaylar iş başında. Zelenski’nin bir komedyen olduğunu, diktatörce davrandığını dile getirdi. Şimdi yaptığı yardımların finansal karşılığını istiyor.
Suriye’den çekilen Rusya, ülkeyi ve tüm Ortadoğu’yu ABD ve öncü gücü İsrail’e bıraktı. Belki Esad’ın da öngöremediği bu sonuç tüm bölgeyi barut fıçısına döndürdü. Suriye bugünkü konumuyla 4 parçaya bölünmüş durumda. Salih Müslim yönetimindeki bir YDG-Kürt bölgesi, Colani yönetimindeki bir HTŞ-Şam bölgesi, güneyde işgali sürekli genişleten İsrail kontrol bölgesi. (İsrail’in girdiği bu bölgeden çıkmayacağını bütün dünya biliyor.) Anlaşıldığı kadarıyla Lazkiye civarı ve Lübnan sınırında bir Dürzi-Nusayri bölgesi oluşuyor.
Toprak bütünlüğü korunmuş bir Suriye Türkiye açısından çok daha tercih edilen bir durum olurdu.
350 bin kişilik bir ordusu olduğu söylenen Suriye’nin asker sayısının onda biri bile olmayan HTŞ varlığına teslim olması ve Esad’ın Rusya’ya kaçmış olması gerçeğinden çok ders çıkarılmalıdır. Bir devlet başkanı, ülkesini ve iktidarını her koşulda savunmakla görevlidir. Bilinen savaş koşullarında işgale uğrayan ülke karşı koyar, direnir. Esad bu savaş gerçeğini göremedi ve ülkesini terk etti. Yaşamını kurtarmak uğruna ülkesini, yeni bir Afgan bataklığına dönüşeceğini bile bile terk etti. Demek ki her lider aynı kararlılığı gösteremiyor. Şili’de Amerikan yanlısı darbe başladığında liderleri Allende ülkeden kaçmayıp başkanlık sarayında çatışarak can vermişti. Bu sonuçta İran’ın ve Lübnan’daki savaşta zayıflayan Hizbullah desteğinin de önemli payı olduğunu unutmamak gerekir.
Gazze’ye gözünü dikmiş bir ABD, Filistin halkına topyekun sürgün öngörüyor. Gazze bir turizm alanı, yeni Riviera olacakmış! Mr. Trump böyle istiyor. Filistinlilerin yurtlarında çıkmasını ve çevre ülkelere dağılmasın istiyor. Bu mümkün mü? Şimdilik sonucu kestirmek güç. Göreceğiz neler yaşanacağını.
Bir ülkenin kendi kendine yetiyor olması, dünya sahnesinde onurlu bir yere oturmuş olmasına bağlı. Güçlü emperyalist odaklardan birine yaslanan liderlik, çıkar ortaklığı bitince pek bir işe yaramıyor. ABD Zelenskiy’i bir kenara itiverdi, Putin de Esad’ı. Ünlü Beyaz Saray’da ve Kremlin’de boy boy poz vermenin de bir yararı olmadığını gösteriyor somut gelişmeler.
Kendi ülkesini koruyan, insanlarının refahını ve geleceğini kollayan yönetimler ayakta kalabiliyor. Bu da o ülkenin gerçek sahipleri emekçileri tarafından yönetilmesiyle koşut gelişiyor.
Umarım benzer kötü örnekler yaşanmaz bundan sonra.