YÜKSELMEK VE DÜŞMEMEK ÜZERİNE

Abone Ol

Hepimizin de hayat çizgisi içerisinde belirli konumlara yükseldiğimiz ya da bir şekilde bulunduğumuz yeri kaybettiğimiz dönemler olmuştur ki, bu da gayet doğaldır. Asıl önemli olan, bu yükseliş ve düşüşlerde kendi özünden bir şeyleri kaybetmemektir.

Bazı insanlar vardır; yükseldikçe bukalemun misali renk ve kişilik değiştirir. O makama gelebilmek adına merdivenleri tırmanırken de kendi özünden ve karakter yapısından ödünler verir. Öyle ki, artık yeni kimlik yapısıyla tanınmayacak kadar farklı bir kişiliktir. Herkese tepeden bakan, baktıkça dudak büküp küçümseyen, bakışları ve davranışlarıyla ezip çiğnemek isteyen, önemsizleştiren, kendinden başka hiçbir değerin olmadığını, dünyada tek olduğunu düşünen, negatif enerjili ve mutlaka tedavi edilmesi gereken hasta bir kişiliktir onunki.

“Peki, var mıdır böyleleri?” diye soracak olursanız, “şöyle bir çevrenize bakarsanız yüzlercesini görürsünüz” derim. Kendilerine duyulan saygının temelinde korku yatar. Çünkü bulaşırlar ve bulaştıklarına da acı verirler. Kincidirler, sözlüklerinde “affetmek” gibi bir kavram yoktur. Her yerde ve her şey olarak karşınıza çıkabilirler. Hatta bakan ya da daha yükseklerde bile…

Ve insanlar vardır; içleri doldukça ve yükseldikçe buğday başağı gibi eğilirler. Eskiden, yani siz onu tanırken ne idiyseler, gene öyledirler. Alçakgönüllü, saygılı ve nazik. Baktığı kişiye değer veren, bugünkü yerinin kendi çabası kadar başkalarının da katkıları sayesinde olduğunun bilincinde, insanlara yararlı olmak için çabalayan pozitif enerjili tip.

Böylelerine daha az rastlanır ama gene de vardırlar ve bir yerlerde bekleyip dururlar. Kendilerine yönelik hırsları olmadığı için yükselme şansları diğerine göre çok daha azdır. Ayrıca da hamal tipli oldukları için toplumsal düzenin bütün yükü onların üzerindedir. Bu durumlarından hiç de şikâyetçi olmazlar.

Üçüncü bir kişilik daha vardır ki, bir şekilde geldiği yeri kaybetmemek adına her şeyi yapmaya hazır olan tip. Zaten oralara gelebilmek adına kişilik olarak her şeyini kaybettiği için bundan sonrası adına tek amacı orada tutunabilmektir. İşte en çok korkulması gereken tipler bunlardır. Çünkü yerlerini korumak adına aklınıza gelen ya da gelmeyen her türlü kötülüğü yapabilirler.

İşte bugünkü öykümüz tam da bu tiplerin üzerine. Haydi birlikte okuyalım.

Profesör bir öğrenciyi kürsüye çağırıp dersi onun anlatmasını ister. Öğrenci anlatırken de bu kez kürsünün üzerine çıkıp oradan anlatması gerektiğini söyler. O da hocasının dediğini yaparak kürsüye çıkıp devam eder. Ancak, profesör yeni bir istekte daha bulunur ve:

-“Kürsünün üstüne bir sandalye koyarak onun üstüne çık ve anlatmaya öyle devam et.” der.

Öğrenci nedenini anlamamasına rağmen, bu isteği de yerine getirir ama profesör, bu kez de sandalyenin üstüne tabure koyduktan sonra oraya çıkıp dersi öyle anlatması gerektiğini söyler. Öğrenci şaşkınlık içinde bu isteği de yerine getirir ancak bu arada da düşmemek adına dengesini kontrol etmek zorunda kaldığı için, konuştukça dediklerinde tutarsızlıklar başlar.

Profesör, istediği sonucu elde etmiş olmanın verdiği rahatlıkla öğrenciye teşekkür edip yerine gönderdikten sonra, sınıfa dönerek şunları söyler:

-“Gördüğünüz gibi insanlar bulundukları konumdan daha yükseklere tırmandıkça, sözlerinde ve davranışlarında tutarsızlıklar olur. Çünkü beyin için artık söylenilen değil, bulunduğu yerden düşmemek öncelikli tercihtir."

Bir yolunu bularak rüyasında bile göremeyeceği yüksekliklere çıkıp da dört elle oralara yapışanlara ve geri düşmemek adına her yolu deneyenlere ithaf olunur.

DÜŞÜNEN SÖZLER:

· Ey oğul! Unutma ki yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. ŞEYH EDEBALİ

· Hızla yükselenlere herkes imrenir. Oysa en hızlı yükselenler toz, duman, saman ve tüydür. R. LARDNER

· İnsan yükseğe çıktıkça, pantolonundaki yamanın görülme ihtimali artar. C. ŞAHABEDDİN

· Makam dağa benzer; tırmanması güç, inmesi kolaydır. B. RİVADAVİA

· Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir. C. ŞAHABEDDİN