YENİ OSMANLICILARIN REHBERİ ABDÜLHAMİT-8

Abone Ol

Yeni Osmanlıcıların Rehberi Abdülhamitciliğin; Cumhuriyet Aydınlığını görmüş bir ülkede zorlama yöntemlerle denenmeye çalışılması sorunlara çare olabilir mi? 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getiren, o günkü sorunlara çare olamayan bir anlayış (Abdülhamitcilik, Siyasal İslamcılık), bilişim ve uzay çağında Cumhuriyeti yıkmak pahasına neyin çözümü olabilir?

Çökertme Türküsü ve zeybeğini hepimiz biliriz. Peki, nasıl doğmuştur bu türkü? Cumhuriyet Gazetesi’nden Kenan Özek’in belirttiğine göre; “1854’te l. Abdülmecit döneminde küresel tefeci bankerlerden faizle borç almaya başlamasından 21 yıl sonra, borçlarını ödeyemeyip İmparatorluğun ekonomisini, düyun-u umumiye ( genel borçlar) denen sistemle alacaklı ülkelere teslim etmişti.

Bu düyun-u umumiye, ülkenin tüm gelirlerine, vergilerine de el koymuştu. Bunların en önemlilerinden biri TÜTÜN gelirleriydi… Alacaklı ülkeler 1883 yılında Tütün Rejisi diye bir şirket kurdular… Bu tütün idaresi, köylü vatandaşlara, kendi kontrolü dışında tütün üretmeyi yasakladı. Bunu kontrol etmek için, Reji Kolcuları denen silahlı takip gücü oluşturdular. Silahlı reji kolcuları, tütün yasasından aldıkları cesaretle, köylülere şiddet uygulamaya başladı… Reji kolcuları, 40 yıl içinde 20 bin Türk köylüsünü öldürdü.

İşte severek dinlediğimiz Bodrum türküsü ÇÖKERTME, bu reji kolcuları tarafından öldürülen Çökertmeli Halil'in acıklı öyküsü üzerine yazılmıştır.

Anadolu Köylüsü’ nün yabancı şirketlerin izni olmadan tütün üretmesi ve satmaya kalkması yasaklandı… 1913 yılında Balkan Savaşı sırasında paraya çok ihtiyaç duyan hükumet, para karşılığında, rejinin sahip olduğu ayrıcalıkları 15 yıl daha( 1928 yılına kadar) uzattı.

Bu soygun düzenini ancak kurtuluş savaşından sonra kurulan Cumhuriyet hükumeti ile Atatürk ortadan kaldırdı. 1925 yılında bu yabancı tütün şirketini 4 milyon liraya satın alarak, kamulaştırdı. Halkın ortak malı yaptı.

Fakat ne yazık ki, Turgut Özal döneminde çıkarılan kanunla, sigara ve tütün ithalatı serbest bırakıldı.

57. Hükumetin çıkardığı ve 59. AKP hükumetinin uygulamasını sürdürdüğü ek Tütün Yasası, tütün ekim alanlarını sınırladı… Osmanlı'nın Reji yasasına geri döndük.

TEKEL'in satılmasından sonra da, artık raflarda Türk sigarası kalmadı. Türk tütüncülüğü yok edildi.” Sadece bu örnek bile Abdülhamit dönemine özenti ile Cumhuriyet Dönemini kıyaslamak için yetmez mi?

Jurnalcilik, fişleme, haksız kazanç ve adam kayırma, Abdülhamit döneminde doruğa çıkmıştı. Abdülhamid şüpheci bir kişiliğe sahipti. Amcası Abdülaziz’in şüpheli ölümü ve ağabeyi V.Murad’ın tahttan indirilişi, onda her an tahttan indirilme ve bir suikastla öldürülme korkusu yaşatıyordu.

Jurnalcilik bir meslek, kazanç halini almıştı. Devletin en üst makamından, en altına kadar herkes jurnalci olmuştu. Herkes herkesi ihbar ediyordu. Hatta şahsi sorunu olanlar bile birbirine iftira atmaktan çekinmiyordu. Kimsenin kimseye güveni kalmamıştı.

Abdülhamit jurnalcilere sadece paranın ötesinde, rütbe, madalya ve nişanlar da veriyordu. Taburu, alayı, fırkası yokken şuna buna açıktan binbaşılıklar, miralaylıklar dağıttı. Bunun bütçede yapacağı yıkımların hesabını bile yapmıyordu. Bu terfiler, nişanlar gazetelerde sütun sütun yayınlanıyor. Bunun adına ‘ziyafetullah’ deniyordu. “Zillullahın ziyafeti” (Allah’ın yeryüzündeki gölgesinin ziyafeti) anlamına geliyordu.

Ahmet Reşit Rey’in anlatımı ile” Hakkında jurnal verilip de bir belâya uğramamak için herkes dilsiz oldu” Mahmut Kemal İnal ise her şeyde görülen baskının, “Padişah muhabbetini kalplerden sildiğini, herkesin Sultan II. Abdülhamid’e husumet gösterdiğini” ifade etmektedir.

Cahit Yalçın ise; “Jurnalci olmamanın iyi bir insan olmak için yeterli olduğunu” belirtmektedir. Abdülhamid’in hanedan içindeki Jurnalcisi ise Vahdettin’di. Adı “Hanedan Jurnalcisi” idi.

Abdülhamid döneminde Veliaht Reşat Efendi gözetim altında tutulmuştur. Onunla görüşmek şöyle dursun, adını söylemek bile yasaktır. Baskı o kadar büyüktür ki, ismi Reşat olanlar Neşet diye çağrılmaya başlanmıştı.

HANEDANIN GÜNÜMÜZDEKİ DEVAMI CUMHURİYET İÇİN NE DÜŞÜNÜYORLAR?

Osmanlı ve Cumhuriyet'e dair, Türk ve dünya basınında ilk kez konuşan hanedan yaşayanları; Padişah Abdülhamid'in gelini… Hanedanı’n reisi ve sarayda dünyaya gelen son şehzade Osman Ertuğrul'un eşi prenses Zeynep Osman, Yılmaz Özdil'e yaptığı bir konuşmada şöyle diyorlar.( 21 Şubat 2019.Sözcü)

Osman Ertuğrul, Abdülhamid'in torunuydu, Abdülhamid yaşarken Yıldız Sarayı'nda dünyaya gelmişti, Osmanoğulları’nın 34'üncü erkek üyesiydi, Hanedan’ın reisiydi, saltanat devam etseydi Dördüncü Osman veya Birinci Ertuğrul adıyla padişah tahtına oturacak olan kişi aynen şöyle diyor:

“Türk olarak doğdum, Türk olarak öleceğim. Atatürk, Türk halkı için muhteşem bir liderdi. Ailemiz için çok kötü oldu ama Türkiye kazandı, Türk milleti kazandı. Mustafa Kemal olmasaydı, İstanbul olmazdı. Memleketi kurtarmanın tek şekli, Cumhuriyet'i kurmaktı. Ben dâhil bütün Türkler, Mustafa Kemal Atatürk'e borçluyuz. Vatanı O kurtardı. Atatürk olmasaydı, Allah bilir ne olurdu. Padişahlık, monarşi, hilafet, bunların hepsi geride kalmıştır, gençlerimiz laikliğe ve vatanın bütünlüğüne sahip çıksınlar. Atatürk olmasaydı, hiçbirimiz olamazdık.”

Zeynep Osman’ın Yılmaz Özdil’e açıklamalarına, “Osmanlı gelini olmakla iftihar ediyorum, padişah Abdülhamid'in gelini olmakla iftihar ediyorum, Osman Ertuğrul'un eşi olmakla iftihar ediyorum, ama ben Atatürk çocuğuyum, Atatürk çocuğu olmakla iftihar ediyorum, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarından Allah razı olsun” diye başladı… “Ülkemin ilerisini göremiyorum, bu beni çok rahatsız ediyor” dedi.

Peki, bu halimizin bir numaralı sebebi olarak neyi görüyordu?

“Eğitim” dedi.

“Elbette pek çok başka sebep vardı ama, Osmanlı niye battı? Eğitimsizlikten battı. Avrupa'yı Rönesans kurtardı. Biz atlamışız. Abdülhamid'e kadar Anadolu'da okul yok, gitmemiş, götürülmemiş… Tarihten biraz ders almak lazım, ibret almak lazım. Eğitimsizlikle mücadele edilmesi lazım. Atatürk bunun için mücadele verdi. Anadolu'ya eğitimi yayamamışız, Köy Enstitülerinin kıymeti bilinmemiş, Anadolu'nun ehemmiyeti kavranmamış… Eğitimi, sanayiyi, kültürü Anadolu'ya yaymak yerine, İstanbul'un taşı toprağa altın denilmiş, her şey ve herkes İstanbul'a taşınmış. Ne oldu? İstanbul da mahvoldu. Kültür, tarih mahvoldu. Eğitimsizlik hastalığı 50-60 yıllık değil, 500-600 yıllık hastalıktır… Mücadele edilmesi lazım.”

“Osmanlı gelini olmakla iftihar ediyorum, padişah Abdülhamid'in gelini olmakla iftihar ediyorum, Hanedanı’n son reisi Osman Ertuğrul'un eşi olmakla iftihar ediyorum, ama ben Atatürk çocuğuyum, Atatürk çocuğu olmakla iftihar ediyorum, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarından Allah razı olsun”

Bugün yandaş basın hanedanın devamının bu söylediklerine kulakları tıkalı durumda. Abdülhamit dönemi için tarih hükmünü vermiştir. “Aynı nehirde ikinci kez yıkanılamayacağı” bilimsel doğrudur. Abdülhamit merhem olsaydı zamanında sürerdi kendi yarasına. Zaman çağdaş uygarlığı, özgürlüğü, insan haklarını, eşitliği, adaleti, demokrasiyi yakalama ve yaşama zamanıdır.

BİTTİ

Kaynaklar: Kutsal İsyan Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal Barış Hasan İzzettin Dinamo, Sinan Meydan Abdülhamit’mi ve güncel makaleleri, İlber Ortaylı Güncel makaleleri, Türkiye’nin Düzeni doğan Avcıoğlu, Osmanlı’nın Düzeni Doğan Avcıoğlu, Emin Çölaşan Sözcü Gazetesi, Yılmaz Özdil Sözcü Gazetesi, Işık Kansu Cumhuriyet Gazetesi, Miyase İlknur Cumhuriyet gazetesi, Kenan Özek Cumhuriyet Gazetesi, Oda Tv yayınları, Selim Yavaşoğlu Yeniçağ Gazetesi, Nilüfer Dumlu Günaydın Haberciden Gazetesi, Soner Yalçın Hürriyet Gazetesi, www.ahmetsaltik.net