Abdülhamit konusu günümüzde hala yoğun olarak tartışılıyor. Bizim yazı dizimiz de, Abdülhamit’in Cumhuriyete karşı sanki bir seçenekmiş, çıkış yoluymuş gibi sunulmasına karşı gerçeğin olduğu gibi, nesnel olarak anlatımından oluşmaktadır.
Abdülhamit anlayışı, ülkeyi kurtuluş savaşı verme noktasına getirmiş, ağır bedeller ödenerek Cumhuriyet kurulmuştur. Temeli Abdülhamit dönemine dayanan milyonlarca dolar dış borç 1955 yılına kadar Cumhuriyet hükümetlerince ödenmiştir. Gerçek böyleyken hala Mustafa Kemal’in resimleri indirilerek bazı resmi kuruluşlara bile Abdülhamit resimlerinin asılıyor olması düşündürücüdür.
“Ulu Hakan mı Kızıl Sultan mı” tartışmaları ve “Kudüs Mitingi”nin yapılması ve kürsüye Abdülhamit’in resminin konması, belli bir ereğe mi hizmet ediyor, yoksa Abdülhamit’i yanlış mı tanıyoruz? Hal böyle olunca Cumhuriyet bilincinden de hiç nasiplenmediğimiz ortaya çıkıyor.
“Ulu Hakan”ın Siyonistlerin cazip tekliflerine karşılık hiç toprak satmadığı filan hep söylenip duruyor. Acaba öyle mi?
“Siyonist liderlerin Abdülhamit’e dış borçlarını ödeme ve devlet tahvillerini satın alma karşılığında Yahudilere Filistin’de toprak satılması tekliflerinin yapıldığı ve Abdülhamit’in de bu teklifleri geri çevirdiği doğrudur.
Ancak bu durum, Yahudilerin o yıllarda Filistin’de çeşitli yollarla toprak edindikleri ve koloniler kurduğu gerçeğini değiştirmez… Yahudilerin, bazen başka ülkelerin vatandaşlığına geçerek, bazen Osmanlı vatandaşı Yahudiler üzerinden toprak almaları, bazen de hac ziyareti bahanesiyle Kudüs’e gidip izini kaybettirerek “vaat edilen topraklara” yerleşmeleri artarak devam etmiştir. 1876-1908 yılları arasında Siyonistler, Filistin’de 40 bin dönüm toprak satın alarak 33 yerleşim merkezi kurmayı başarmışlar ve 1908 yılında bu bölgede ikamet Eden Yahudilerin sayısını 80 bine çıkarmışlardır…
Abdülhamit’in, Filistin’de koloniler kuran Siyonist Rothshild ailesinden aldığı yüklü miktarda borcun karşılığında Yahudilerin Kudüs’te olmasa dahi yakın çevresinde toprak almalarına izin verdiği de Osmanlı belgelerinde ortaya çıkmıştır. Abdülhamit’in Rothshild ailesinden aldığı 1955 yılına kadar vadeli 8 milyon 212 bin sterlin borcu da Türkiye Cumhuriyeti kapatmak zorunda kalmıştır…” *
Berlin Antlaşması ile 287 bin 510 kilometre kare toprak kaybedildi. Yine Bulgaristan ve Girit’in elimizden çıkmasının yolunu açtı. Ermenilerin yükümlülüğü de Rusya’ya verilerek bugün yaşadığımız Ermeni sorununun temeli Abdülhamit döneminde atıldı.
“4 Haziran 1878’de iki ülke arasında yapılan ikili bir antlaşma ile Kıbrıs’ı her yıl ödenecek 22 bin 986 kese altın karşılığında İngiltere’ye verdik.
Abdülhamit’in Osmanlı’ya verdiği en büyük zararlardan biri de Almanlarla yapılan Bağdat-Hicaz Demiryolları Anlaşması ile demiryolunun geçeceği Kerkük-Musul hattında yolun 20 km. batısı ile 20 km. doğusunda yeraltı ve yerüstü her türlü maden, ürün ve tarihi eserlerin verilmesi oldu. Petrolün o yıllarda öneminin farkında bile olmayan Abdülhamit’in tek derdi Hicaz bölgesinde ayaklanma çıkması halinde hızlı asker sevkiyatı yapabilmek için demiryolları inşa etmekti. Oysa demiryolu kumpanyasına talip olan Alman, İngiliz, Fransız ve Ruslar’ın ilgi alanı ise Mezopotamya’nın yeraltında yatan başta petrol olmak üzere her türlü maden ile yerüstündeki tarım ürünlerine sahip olmaktı.
Bütün bu gerçeklere karşın Musul petrolleri, Kıbrıs ve Girit’in verilmesi konusunda tezvirat yapan, bu bölgelerin Lozan’da kaybedildiği yalanına başvuran çevrelerin hâlâ Abdülhamit’i “Ulu Hakan” olarak görmesi patolojik bir durum…” **
Anlatılanlar tarihsel belgelerle doğrulanmaktadır. Abdülhamit dönemi zaten yakın tarihimizi ifade eder, mevcut gerçeğin varlığı da söylemlerimizi doğruluyor. Hal böyleyken Abdülhamit taraftarlığı ve cumhuriyet karşıtlığı, ancak koşullanmış ve sağaltımı olanaksız bir ruh hali olarak açıklanabilir.
(*)(**) Cumhuriyet Gazetesi Miyase İlknur: En Çok Toprağı ‘O’ Kaybetti,11 Şubat 2020
Yarın: Yeni Abdülhamitciliğin temel ilkeleri