Mithat Paşa; Abdülhamit’in bu büyük rakibi, ya bir gün oradan Taif Zindanlarından kurtulursa, korkulu rüya, bir kara düştü. Tez zamanda Mithat Paşa’dan kurtulmak gerekiyordu.
Üç yıl sonra gazetelerde bir haber yayınlanır. Mithat Paşa sürgünde olduğu Taif'te, şir-pençe adı verilen ve daha çok ense ve sırtta görülen bir tür kan çıbanı nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Oysa gerçekler çok farklıydı.
7 Mayıs 1884 gecesi, 9 kişilik bir takım, Paşa'nın içinde bulunduğu zindanı basar. Baskın sırasında, Mithat Paşa; Edirneli berber İsmail adlı bir nefer tarafından boğularak öldürülür. Zaten asıl amaçları da buydu.
Abdülhamit, Mithat Paşa’nın Şerif Avnürrefik Paşa tarafından kaçırıldığı yalan haberini alıyor. Öfkeden küplere biniyor. Hemen iki güvenilir adamını Taif’e gönderiyor. Abdülhamit’in emriyle Mithat Paşa’nın mezarı açtırılıp başı kesilerek bir kutuya konuyor. Süveyş Kanalı’ndan geçerken ne olduğu anlaşılmasın diye üzerine “Zatı Hazreti Şehriyari’ye takdim edilmek üzere fildişi mamülatıdır” diye yazılmıştır.
İçinde kesik baş olan kutuyu, İstanbul’a Çerkes Hasan’ın adamları getirir. Yolda birisi tifoya yakalanarak öldü, adı Rıfat’tı. Sonuçta İstanbul’a bir cenaze, bir de kesik baş geldi. Abdülhamit’e teslim edildi.
“Abdülhamit Mithat Paşa’nın başını hemen tanıdı ve bu mutsuz başa dik dik bakarak:
-Gördün mü, paşa, dedi netice nasıl oldu?...
Sonra çevresindekilere;
-Götürün emrini verdi.
-Ne yapalım, nereye götürelim? Diyen ilgililer arasından biri padişahın gözüne girmek için;
-İrade buyurulursa lağıma atalım, dedi.
-Padişah
-Yok yok günün birinde lağım açılır da meydana çıkarsa bana iftira ederler, dedi, en iyisi Rıfat’ın tabutuna koymaktır.
Rıfat, başı getirirken yolda ölen adamdı.
Abdülhamit için yıllarca kara düş olan bu büyük baş, şimdiki durumuyla bile onu kaygılandırıyordu.
Abdülhamit, Mithat Paşa’dan böylece kurtulduktan sonra 19 Mart 1877’de meclisi toplantıya çağırdı. Zavallı Mithat Paşa unutulmuş Abdülhamit hürriyet kahramanı kesilmişti! Millet hep onu alkışlıyor, şanını göklere çıkarıyordu.”*
Osmanlı İmparatorluğunda yetişen en seçkin devlet adamı, yenilikçi, tüm Avrupa’nın tanıdığı saygı duyduğu bir şahsiyetin, Abdülhamit’in cellatları eliyle yaşamı son buluyordu.
*Kutsal İsyan Hasan İzzettin Dinamo Cilt 1 Tekin Yayınevi 1990 b. S. 416-417
Not; Yarın Ruslar İstanbul kapılarında, Ayastefanos Anlaşması ve Utanç Anıtı