YENİ BİR ALEVİ AÇILIMI MI GELMEKTE?

Abone Ol

Bugünlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın:

Hüseyin Gazi Cemevi’ni ziyareti…

Muharrem ayı iftarına katılımı…

Hacı Bektaş-ı Veli’yi anma törenine gidişi…

İçişleri Bakanı, Kültür-Turizm Bakanı ve Adalet Bakanı’na, yani bu üç bakana Alevi talepleriyle ilgili bir talimat verilişi…

Ve 300 dedenin Kerbela’ya götürülecek oluşu…

Ve de hukuki bir statü kazandırmak için Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde “Alevi-Bektaşi ve Cemevi Başkanlığı”adı ile bir birimin oluşturulacağı duyumu…

“Yeni bir Alevi Açılım mı?” sorusunu akla getirir olmuştur.

Ve de bu kez yapılacak açılım, sorunu çözecek midir? Bilemiyoruz.

Çünkü ana sorun:

Cemevlerinin ibadet yeri olarak tanınmasıdır.

Okullarda verilen zorunlu din eğitimi konusudur.

Yine de bu girişimler önemli oluşumlardır, önemli gelişmelerdir. Yeter ki, seçim sathında helak edilir olmasın!

Bu nedenle önceki yazılarımdan da alıntılarla konuya bir kez daha değinmek gerekti.

***

Peki, ne yapılması düşünülüyor?

-Cemevlerinin elektrik ve su giderlerinin devlet tarafından karşılanması…

-Cemevlerinin hizmetlerini yürüten bir görevliye maaş bağlanması…

-Cemevlerine tapuda özel bir imar göstergesi konulması…

Ve de cemevlerinde görevli Alevi dedelerine maaş bağlanması...

Ki, işte bu çok sakıncalıdır.

dede, siyasi iradenin kontrolü altına girecek, baskısı altında olacaktır.

Çünkü laik devlette maaşlı din adamı olmaz ve de olmamalıdır.

***

Zaten Alevi talepleri yıllarca dillendirilmişti.

Sorunun çözümü, çok açık bir ifadeyle açıklanmış, devlet yöneticilerine iletilmişti.

Ayrıca bölgemizdeki gelişmelere göre de Alevi sorununun çözümünün toplumsal barış açısından ne kadar önemli olduğu vurgulanmıştı.

Ne yazık ki, Cumhuriyet’in hiçbir döneminde bu sorun çözülmemiş, inanç kimliği dışlanmış, ötekileştirilmiş bir toplum algısı yaratılmıştır.

Ve de ne yazık ki, Cumhuriyetin kuruluşuna kanıyla, canıyla destek vermiş olan bu kesim, inancını ve kültürünü dışlanmışlık duygusuyla yaşar olmuştur.

Daha da önemlisi, Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de Alevilik, egemen inanç kesiminin kalıplarına ve kültürüne tabi edilmeye çalışılmıştır.

***

Çünkü devletin teolojik mühendisliği ve Alevilik algısı değişmemişti.

Yüzyılların birikimi olan bilinçaltı dolguları boşaltılmamıştı.

Alevi sorunları ve çözümleri, geleneksel devlet aklının okumalarıyla yazılır olmuştu. Ve Alevi taleplerini anlamak için laiklik, demokrasi ve hukuk yerine “ulema”nın aklı ve fetvaları referans alınmıştı.

Ama bu referanslarda, geçmişten bugüne süregelen teolojik tanımların mesajları vardı

Ve de bu referanslarda, özellikle dışlayıcı ve ötekileştirici kalıplar vardı.

Oysaki Alevi kitle biat toplumu olmayı asla kabul etmemiştir.

Ama devletin demokratik, laik, eşitlikçi ve özgürlükçü sağlam bir yapıya kavuşturulmasını istemiş ve savunmuştur.

Alevi Kurultayları’nda, özellikle “bu ülkenin asli unsuru olduğu, bu toplumun bir mayası olduğu” vurgulanmıştır.

Ve de sazıyla, sözüyle, deyişleriyle bir halk kültürü yaratılmıştır.

Ozanlarıyla aydınlanmanın, hümanizmin tohumlarını ekilmiştir.

***

2009 yılı içinde çok önemli bir adım atılmıştı.

“Alevi Açılımı” olarak sorun ele alınmış, çalıştaylar düzenlenmişti.

Kuşkuyla da bakılır olmuştu ama doğru bir adımdı. Cumhuriyet döneminde bile ötekileştirilmiş olan bu toplumun taleplerinin dile getirilmesi çok olumlu bir adımdı.

Ama yeterli bir sonuca ulaştırılamadı.

İşte tüm bu nedenlerle bugün:

Dolgusu, İslam inancı, İslam kültürü ve Türkmen kültürünün bileşimi olan Alevi toplumunun sorunu, ne yalnız iktidarın ne de yalnız muhalefetin bir sorunudur.

Bu sorun, siyaset üstü toplumsal bir sorundur.

Bu sorun, yerleştirilmiş ezberlerin artık bozulması sorunudur.

Ve de bu sorun, Türkiye’nin birlik ve beraberlik sorunudur.